Sosyalistler arası karşılıklı eleştiri kültürü üzerine
Var olan örgütlü öznelerin “birleşmesinden”, “aynı örgüt çatısında buluşmasından” söz etmiyoruz; tartışma ve eleştirinin, Türkiye’nin geldiği noktada zorunlu görünen “ortak iş yapma” açısından taşıdığı önemi vurguluyoruz.
Yazının başlığının biraz havada kaldığının farkındayız; öyle ya, önce şu sorulabilir: Bugün Türkiye’de sosyalistler arasında karşılıklı eleştiri denebilecek bir olgudan söz etmek mümkün mü?
Böyle bir soru meşru sayılır. Çünkü özellikle örgütlü sosyalist özneler söz konusu olduğunda daha baskın görünen, tarafların, sanki zımni bir mutabakat varmışçasına “Ne sen bana bulaş ne de ben sana bulaşayım” havasında olmalarıdır. Bunun peşinen kötü bir şey olduğu söylenemez. Sosyalistler arasındaki tartışma ve eleştirilerin çoğu kez verimsiz bir karşılıklı laf yetiştirme yarışına döndüğü bilindiğinden “böylesi daha iyi” bile denebilir.
Gelgelelim, işler tarafların birbirine fazla bulaşmaması bakımından bir süre “iyi gitse” bile öyle dönemeçlere gelinmektedir ki bir noktadan sonra kılıçların çekilmesi zorunlu hale gelmektedir. Sosyalistlerin belirli bir ağırlığa sahip oldukları kitle örgütlerinin kongrelerinin yanı sıra, ülkedeki seçimler de kılıç çekme uğrakları olarak öne çıkmaktadır.
İşte bu uğraklara gelindiğinde, “Ne sen bana bulaş ne de ben sana bulaşayım” zımni mutabakatı delinmekte, kılıçlar çekilmektedir. Ne var ki, birbirine bulaşmama mutabakatına uyulduğu sürelerde çok şey “içe atılıp” biriktirilmiş olmalı ki bu kılıç çekmeler bir tür “deşarj” şeklini almakta, belirli bir düzeyin altında kalınarak neyin söylendiği değil kimin söylediği hedef tahtasına konulmaktadır (Latince argumentum ad hominem denilen durum).
“Kültür” denecekse bu vardır ve olumlu bir kültür sayılması mümkün görünmemektedir.
***
(Olduğu zamanlar) tartışma ve eleştirilerde ne söylendiği değil de kimin söylediği en başa konulunca, o “söyleyenler” için kullanılacak etiketler de ne genişleyen ne de daralan bir havuzda hazır durmakta, oradan alınıp kullanılmaktadır: Kemalist, devletçi, milliyetçi, şoven, kuyrukçu, bölücü, liberal, restorasyoncu, vb.
Bizce hayıflanılacak bir durumdur.
1960’larda da “oportünizm”, “revizyonizm”, “parlamentarizm”, “goşizm”, “sol sapma” gibi etiketler havada uçuşurdu; ama bu tür etiketlerin savurganca kullanımına rağmen insanlar söyleyenin ötesinde neyin söylendiğine de bakarlar, kendi çerçevelerinden bu söylenenleri de eleştirme çabası sergilerlerdi.
Şimdi bu yoktur.
Olmaması çok mu ciddi bir eksikliktir; bir süre böyle gitse daha iyi olmaz mı?
***
Sosyalistler arasında içerikli ve düzgün bir tartışma-eleştiri ortamı oluşmasının, Türkiye’nin bugün geldiği nokta açısından özel bir önem taşıdığını düşünüyoruz.
Yani, basitçe tartışma ve eleştiri zaten iyidir, geliştiricidir demenin ötesinde bir meramımız var.
Bugün Türkiye, ekonomide, devlet yönetiminde, siyasette, ideolojide, kültürde, toplumsal yaşamda, kısacası akla gelebilecek her alanda bir boşlukta durmaktadır. Bu boşluktaki Türkiye’nin, istikrar ve oturmuşluk-denge adına bir ucundan tutulup her yöne çekilmesi mümkündür. Böyle bir Türkiye’de, yerleşik-geleneksel sayılan ne varsa sönümlenebileceği gibi yeni, “aykırı” ya da “marjinal” sayılan pek çok şey de kendine bir alan bulabilecektir.
Bu durum, sosyalistler açısından ikili bir özellik taşımaktadır: Evet, ülkenin geldiği nokta ve belirsizlikler ortamı, sosyalist öznelerden her birini kendine özgü, yeni ve başkalarıyla ortaklaşamayacağı perspektiflere ve projeksiyonlara yöneltebilir. Birinci özellik budur ve meşrudur.
İkinci özellik ise, ilkinden farklı olarak, sosyalistlerin birlikte, ortaklaşarak yapabilecekleri işlerin alanının da gene aynı nedenle genişlemesidir. Özetle, Türkiye öyle bir noktadır ki geleceğe ilişkin projeksiyonlar sosyalist öznelere “ayrı durma” meşruiyeti kazandırdığı kadar ortak iş yapma zorunluluğunu da dayatmaktadır.
Sonuç olarak, yeni bir tartışma-eleştiri kültürünün oluşması, dönemin özelliklerinden birincisini bir yana bıraksak bile ikincisi açısından önem taşımaktadır.
Umarız anlaşılmıştır: Var olan örgütlü öznelerin “birleşmesinden”, “aynı örgüt çatısında buluşmasından” söz etmiyoruz; tartışma ve eleştirinin, Türkiye’nin geldiği noktada zorunlu görünen “ortak iş yapma” açısından taşıdığı önemi vurguluyoruz.
“Sosyalist özne” tanımı ne kadar uygundur ayrı; ama Kürt siyasetinin de bu ortamdaki taraflardan biri olması gerekmektedir.