Sosyalizmde “ilk formasyon” ve sonrası

Zor olan, edinilen ilk formasyonu hem değişen olgular hem de “yeni”, “karşıt” ya da “aykırı” görüşler karşısında afallamadan ve paniğe kapılmadan koruyup geliştirmek ve derinleştirmektir.

Kişilik gelişimi uzmanlarına göre bir insanın gelişiminde “erken dönem çocukluk” da denilen 0-6 yaş belirleyici önem taşıyor. Söylenenlere bakılırsa genetik özeliklerle birlikte çevresel etkileşim bu dönemde kişiliğe belirli bir oturmuşluk kazandırıyor. Kuşkusuz her şey burada bitmiyor; kişi, çocukluk döneminin ardından pek çok deneyim yaşıyor, bunların hepsi erken dönemde oluşan genel kişilik üzerinde etkili oluyor, önemli değişimler ortaya çıkıyor, vb. Ama, gene söylenenlere göre, bunlar ilk dönemde oturan kişiliği kökünden değiştirmiyor…

Bu alanda fazla bilgimiz olmadığından bunlar ne kadar kesinlik taşıyor bilemeyiz; ancak doğru olduğu varsayımıyla konuyu başka bir alana taşıyabiliriz.

***

Bugün Türkiye’de kendini sosyalist olarak tanımlayan insanların yaş skalası 20’lerden 80’lere kadar uzanıyor. Bu skalada görece erken yaşlar için fazla şey söyleyebilecek durumda değiliz; ancak 50 yaş ve ilerisinde olanlar için yukarıda değindiğimiz “kişilik gelişimine” paralel bir yaklaşımda bulunmanın sakıncası olacağını sanmıyoruz.

Elbette burada “kişilik” yerine koyacağımız kavram “formasyon” olacak. Bundan kastettiğimiz, neyi ne kadar okuduğundan bağımsız olarak, kişinin tanışıklık kazandığı en erken dönemde sosyalizmden ne anladığı, bir ideoloji olarak sosyalizmi özellikle milliyetçilik ve liberalizm gibi ideolojiler karşısında nereye koyduğudur…

Geçenlerde bir arkadaş, sohbet sırasında söyledi: Türkiye’de sosyalistler, ilk formasyonlarını nasıl, hangi içeriğiyle kazanmışlarsa o formasyon ağırlığını, yer yer de belirleyiciliğini hep sürdürüyor…

Bunun bir kural olduğunu, istisnalarının olmayacağını, olsa da kuralı bozmayacağını iddia etmek kuşkusuz fazla cüretkar olur.  Ancak, bir kural saymamak koşuluyla açıklayıcı değeri olan bir yaklaşım sayılabileceğini düşünüyoruz.

50 yaş ve üzeri sosyalistler için buradan devam edeceğiz:

***

Birincisi: İlk formasyonlarını, üzerine hiçbir şey koymadan, zaman zaman tartışma gereği bile duymadan aynen koruyanlar vardır. Bu insanları küçümsemenin, işe yaramaz saymanın ya da “dogmatik” bulup dışlamanın doğru olacağını sanmıyoruz. Ancak pratikteki değerli katkılarının dışında “yaratıcılık”, yeni hamleler, karşıt görüşleri bir süzgeçten geçirip öyle yargıya varma gibi özellikler de beklenmemelidir. Bu sosyalistlerin, çok eskiden kullandığımız bir tabirle “kaya gibi insanlar” olarak hep değerleri olacaktır.

İkincisi: İlk formasyonlarını yenilik, yenilenme, aşma, “çağı yakalama” vb. adına kategorik olarak reddedenlerden hiçbir şey çıkmayacağı açıktır ve bu yazıda en kesin konuşabileceğimiz husus da budur. Burada kastettiklerimiz kuşkusuz sosyalizmden vazgeçenler ve bunu açıkça söyleyenler değildir. İlk formasyonlarında ne varsa istisnasız hepsini reddettiği halde “Ama ben hala sosyalistim” diyenlerdir. Öyle sayılıp sayılamayacakları hiç önemli değildir; kesin olan, böylelerinden gerçekten değerli, derinlikli, yol gösterici herhangi bir şeyin çıkmayacağıdır.

Üçüncüsü: ?

***

Üçüncüsü, en gereklisi olmakla birlikte aynı zamanda en “zorudur”.

Zor olan, edinilen ilk formasyonu hem değişen olgular hem de “yeni”, “karşıt” ya da “aykırı” görüşler karşısında afallamadan ve paniğe kapılmadan koruyup geliştirmek ve derinleştirmektir.  İlk formasyonun daha başından “mükemmel” ya da “eksiksiz” olması esasen mümkün değildir. Kritik nokta, gündeme gelebilecek reddiyeler karşısında ilk formasyonun kaynağına dönmek, bu kaynağın reddiyelere karşı sağlam bir zemin sunup sunmadığına bakmaktır.

O zaman adını da koyalım: İlk formasyonun “kaynağı” Marksizm’dir.

***

İnsanlara evlerine kapanıp sürekli Marx (ve Engels) okumalarını, “Marksolog” olmalarını öneriyor değiliz kuşkusuz; ancak, bugün “ilk formasyonun” zorlandığı ya da zorlanabileceği pek çok gündemde (istisnasız her gündemde değil) Marx’a ad hoc (özel amaçlı) dönüşler bize bu sistemin sanıldığından daha çok konuya açıklık getirebileceğini, en azından temel bir yaklaşım sağlayabileceğini gösterecektir.

İsterseniz, ipuçlarını da verip öyle bitirelim: Azalan kar oranları, sermayenin başka biçimleri yerinden ederek genişlemesi, ilkel birikim, değişim-kulanım değeri, yedek işgücü ordusu, yeniden üretim (özellikle emek gücünün yeniden üretimi), materyalizm (evet, yanlış okumadınız, özellikle postmodern yaklaşımlara karşı materyalizm), vb. vb.

Kıssadan hisse mi?

50 yaşın üzerinde olup “Marksizm artık aşılmıştır” diyenleri, kim olursa olsun ciddiye almayın…