Uyan uykundan, çok uyursan her şey geçer yaşanmadan...*

Kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur. Dünyanın neresinde olursanız olun mücadele gücü, azim, emek ister. Erkek; annelikte fedakȃrlık, eş olmakta güzellik, yatakta kıvraklık ve isteklilik, mutfakta beceriklilik, iş dünyasında yeterli para bekler. Kadın; kimi zaman cinsiyetinden dolayı aşağılanır, cinsiyetçi zavallılarca hor görülür. Kimi zaman tacize, tecavüze uğrar, kimi zaman ekonomik bağımsızlığını kazanmış olsa da bedel öder. Mini etek giyse suç olur, makyaj yapsa aranıyor, kahkaha atsa hafif, karşısındakine evet dese basit, hayır dese kibirli olur. Özgürlüğü ahlaksızlık, fikirlerini müdafaa etmesi ukalalık sayılır.

Görünüşte modern olan ataerkil toplumlarda çocukluğunu bile düzgün yaşayamaz kız çocuğu. Oynasa, zıplasa ayıplanır, hor görülür. Büyür, olgunlaşır, "kötü kadın" sözünü daha o yaşlarda öğrenir. Kadın; doğurganlığı, yavrusunu emzirme ve yaşatma içgüdüsü sebebiyle yuvanın kurucusu ve sahibidir. Hamileliği ve anneliği kadını evine doğal olarak bağımlı / bağlı hale getirir.  Bir kız çocuğu olarak doğmak, sürekli ‘Aman, eteğinin altındaki hazinene iyi bak!’ cümlesini duymak kızların boynuna asılmış bir ağırlık gibidir. Buna karşın erkeklerin büyüme evreleri şöyle sıralanır: ‘Göster pipini amcalara’, ‘Oğlumuz erkekliğe adım atıyor.’, ‘Oğlum milli oldu.’, ‘O şimdi asker.’,  ‘Erkek adam döver de sever de.’, ‘Erkek adamın erkek oğlu olur.’ Erkeklere çocukluklarından itibaren pipileriyle üstünlük sağlayacağı aşılanırsa ve erkekler kadınlara yalnız ‘yararlanabildiğin kadar yararlan’ gözüyle bakarsa; kadın kadınlığını nasıl bilir?

Amerikan edebiyatının en cesur kadın yazarlarından Kate Chopin'in "Uyanış" adlı kitabında, Edna genç bir kadın ve anne olarak boğucu bir atmosferde yaşar, bastırılmış Creole kadınlarının sözlerinden, toplumun önyargısından, kocasının ilgisizliğinden ve çıkar ilişkilerinden bıkar. Toplumsal normlara uymayı kabul etmek istememesi, kendine ayrı bir ev tutup taşınması, ev temizliği veya "pek muteber" konuklarla değil sanatıyla ilgilenmesi verdiği mücadeleyi onaylamayan bir dünyayla karşı karşıya kalmasına yol açar. Yazıldığı dönemde ayıplanan, kınanan, toplatılan kitabın ismi için "Uyanışı"ın seçilmesi de manidardır, zira yazar "üretim" ve "yıkım" üzerine okuru düşündürürken "uyumanın" mı yoksa "uyanmanın" mı daha doğru olduğunu gözlemlememizi sağlar, ne de olsa "Uyanmak ve hatta acı çekmek, hayat boyu yanılsamaların kurbanı olmaktan iyidir."

- Uyanış, Kate Chopin, Çev: Suat Ertüzün, Can Yayınları, 2020.

Jane Austen'ın dört kült romanından derlenen "Evlilik" adlı kitapta ise  19. yüzyıl İngiltere’sinde evliliğe neden bu denli önem atfedildiği sorusuna yanıtlar aranıyor. Yazarın ironik yaklaşımıyla, İngiliz toplumunun evlilik merakını, ailelerin, soyluların ve evlendirilmek istenen gençlerin bakışından evlilik “müessese”sini okuyoruz. Dünyanın pek çok yerinde geleneklerin kadına biçtiği en iyi gelecek projesi “evlilik”le, genelde toplum doğrularıyla özelde ise sınıf farklılıkları ve kadının konumlanışıyla nezaket çerçevesinde dalga geçen yazar, yaşadığı dönemin baskısını ve geleneklerini de eleştiriyor. "Beni herhangi bir şekilde övmenize gerek yok. Kendi kararımı vermeme müsaade etmelisiniz ve bana sözlerime inanma nezaketini göstermelisiniz." derken kadının bireyselliğinden dem vuruyor.

- Evlilik, Jane Austen, Çev: Berrak Göçer, Can Yayınları, 2020.

Evet, kadın çaresizliğe bir şekilde ikna olur veya edilir. "Karşımdaki angutu düzeltebilirim!", "O iyi bir adam, mutlaka açıklaması vardır.", "Değişecek, eminim." "Çocuğumuz var.", "Hatasız kul olmaz." vb. diyerek bitmesi gereken ilişkiyi ite kaka yürütmeye devam eder, çünkü ailenin kutsallığı altında ezilir ve toplum tarafından çaresizliğe itilir. Ancak kadın, kendini bir kişilik olarak ortaya koyamadığı zaman, tüketmeye endeksli günlük yaşam biçimi kısır döngü oluşturarak kadını bunaltmaya başlar.

İşte bu sebeple öncelikle kendisi için yaşamalıdır kadın. İyi dostlar edinmelidir, kendisini önemsemeyen insanlardan uzak durmalı, kötü giden evlilik için yıllarca çabalamamalı, olmayacağını bildiği halde olsun diye kuş gibi çırpınmamalı, seksi kendisine yapılan bir şeymiş ya da erkeğin karşısında bir görevmiş gibi algılamamalıdır, korunmaya muhtaç olduğunu düşündürmemeli, fiziksel, ruhsal ve ekonomik şiddete boyun eğmemeli, özgüvenini asla yitirmemeli, topuklu ayakkabısından da makyajından da vazgeçmemelidir. Zaten kadın, çaresizliğe ikna edilmiş ve / veya yıllarını heba etmiş olsa da, kendini "değersiz" hissettiğinde, emeğinin karşılığını görmediğinde durmaz, gider. Erkek daha nedenini düşünedursun...

* Uyan / Jehan Barbur