Geçtiğimiz günlerde İzmir’de meydana gelen deprem hepimizi derinden sarstı. Depremle birlikte birçok konu başlığı da tekrar tekrar gündeme geldi, gelmeye devam ediyor. Deprem Türkiye’nin bir gerçeği. Belki de en sarsıcı olanlarından. Yıllardır bu ülkenin tarihinde izler bırakan, sarılması gereken yaralarla yolumuza devam ettiğimiz; öfkelendiğimiz, üzüldüğümüz bir gerçek. Birlik, beraberlik ve dayanışma duyguları deprem günü ve onu takip eden günler sonrasında zirveye ulaşsa da belli bir süre sonra sönümleniyor, yapılması gerekenlerin birçoğu yapılmıyor, sosyal medyanın birkaç günlük gündemini belirlemekten öteye gidemiyor. Tüm bunlar oladururken birçok insanın aklına da tek soru geliyor: Bir sonrakine – her anlamda- ne kadar hazırlıklıyız? Bu soru ise cevabını vermekte oldukça zorlandığımız sorulardan biri. Tüm önceki olumsuz deneyimlerimiz bu sorunun cevabını bize az çok veriyor. Bunun devamında ise bizleri asıl endişelendiren şeyin bu ‘doğal’ afetten daha ziyade ‘tedbirsizlik’ olduğunu biliyoruz. Korkularımızı ve tedirginliğimizi normal tepkilerimizin çok daha üstünde yaşamamızın sebepleri de oldukça sert bir biçimde yüzümüze çarpıyor.
Deprem anı ve sonrası birçok insanda onulmaz yaralar, silinmesi zor izler bırakıyor. Yetişkinler için bambaşka başlıklarda ilerlerken mesele, çocuklar için de boyutları tahmin edilmez noktalara ulaşabiliyor. Bu travmayı yaşamak, sonrasını yönetmek, ‘bir daha olursa ne olacak’ soruları, ve onların dünyalarında bıraktığı izler tahmin edersiniz ki hiç kolay değil. Çünkü bu tür olaylardan çocuklar tablo ne olursa olsun ‘kayıp’ vererek yaşamlarına devam ediyorlar. Ebeveyn kaybı, sevdiği bir eşya kaybı, güvenlik kaybı vb. Kaybedileni yerine koymak, çocukları olabildiğince normallerine döndürmeye çalışmak ise başta ebeveynleri olmak üzere tüm toplumun görevi. Fakat bir parantez açmakta fayda var: Bahsedilen görev salt romantize edilmiş ve ajitasyonlarla bezenmiş bir görev değil. Çok üzülerek belirtmeliyim ki, çocukların yaraları sosyal medya hesaplarında kenarına nazar boncuğu kondurulmuş filtreli görseller veya kapıya yığılan köfte ayranlar ile sarılmıyor. Ve dahası yine sosyal medya hesaplarından hayatı boyunca eğitim ücretlerinin karşılanacağını bangır bangır duyuran o “koca yürekli’ iş insanları da çocukların kayıplarını gidermeye yetmiyor. Yaşadığımız süreçler gösteriyor ki onların temel ihtiyaçları ve fiziksel güvenliklerinin sağlanması bir yana, onların asıl ihtiyaçları olan tüm bu gördüklerimizden çok daha fazlası…
Peki deprem hayatlarımızın bu kadar içinde ve kaçınılmaz bir gerçekken çocuklarımıza bunu nasıl anlatacağız? Deprem anını ve sonrasını, güvenlik önlemlerini, korkularıyla baş etme yollarını… Tüm bunlar ayrı ayrı ele alınması gereken başlıklar. Fakat en başa şunu yazmakta fayda var: Tüm doğal afetleri anlatırken, anlatım yollarımız ve aktarma biçimlerimiz ne olursa olsun temel alacağımız en önemli şey, bilimsellik. Çocuklara deprem veya diğer doğal afetlerle ilgili farkındalık yaratma süreçlerimizde rotamızı bilimden başka bir yöne saptıramayız, korkularını azaltmak adına onları uyutamayız, bu gerçeği yok sayamayız. Her çocuğun kendi öznel dünyasına başka başka yollarla ulaşırken ve bunları anlatırken bilimsel gerçekliği temel almak durumundayız. Bu demek değildir ki onlara korkunç anlar ve felaketler dolu bir tablo çizelim ya da deneyimledikleri o anları tekrar zihinlerinde canlandıralım… Tersine yaşadıkları bu olayı olabildiğince sade ve net biçimde , ‘doğal’ olmasını vurgulayarak; önlem almanın, doğru şehirleşmenin, bu doğal afetler hakkında bilgi sahibi olmanın öneminin altını çizerek anlatabiliriz. Bunu yaparken de elbette her zaman olduğu gibi kitaplara başvurmak hem çocukların hem ebeveynlerin daha rahat ilerlemesini sağlayacaktır.
Yardımına başvuracağımız kitaplar farklı yaş gruplarına göre mevcut. Tabii ki bunları edinirken ve çocuklarımızla paylaşırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise bu kitapları çocuklarla birlikte okumak, kitaplar hakkında konuşmak ve onlarda nasıl etki bıraktığını gözlemlemek; zihinlerindeki soru işaretlerine cevaplar bulmak ve onların güvende hissedecekleri azami ortamı fiziksel, duygusal ve psikolojik bağlamda hazırlayabilmek.
Örneğin Tübitak Yayınları’ndan çıkan “Depremler ve Yanardağlar”1 çocukların doğal afetleri bilme ve anlama süreçlerine destek sağlayabilecek, bu olayları bilimsel olarak gözlemleyip yorumlayabilecekleri bir kaynak olarak kullanılabilir. Bunun dışında “Depremde Kendimizi Nasıl Koruruz?”2 ise Mandolin Yayınevi’nden çıkan Sıra Dışı Durumlar Serisi’ne ait bir kitap. Yine bu kitapla birlikte de çocuklarla kitap üzerine konuşulabilir. 1001 Çiçek Yayınları’ndan çıkan “Bir Depremin Öyküsü”3; Ren Kitap’tan yayınlanan “Çocuklar Depremden Korkmayın Korunun!”4 kitapları da bu listeye ekleyebileceğimiz kitaplar olarak karşımıza çıkıyor. Bunların dışında doğa, doğru kentleşme, çevre konulu kitaplar da destekleyici kitaplar olarak kullanılabilir ve çocuklarla bu kitaplar üzerine konuşulabilir. Çocuklara deprem ve bunun benzeri durumlara dair sağlam bir bakış açısı ve dünya görüşü kazandırmak adına yapılan tüm çalışmalar sadece bu günü değil geleceğimize dair de tabiri caizse hayat kurtarıcı olabiliyor.
…
Deprem ve doğal afetler dünya dönmeye devam ettiği sürece hayatlarımızın ortasında olmaya devam edecek. Tüm bu anlardan her anlamda olabildiğince az kayıpla çıkmak, bu süreçlerde çocuklarımızı koruyabilmek ve yaşamlarımıza en az yara ile devam edebilmek ise en büyük temennimiz. Elbette ki önerdiğimiz kitaplar veya çocuklara yaklaşım biçimleri bu meselenin –maalesef- çok küçük bir kısmı. Bunun çok daha ötesinde çözülmesi gereken sorunlar, yapılması gereken hazırlıklar, sorulması gereken hesaplar, sadece bireysel müdahalelerin değil dayanışmanın ve yan yana olmanın gücü var.
Kayıplarımızın olmadığı, çocuklarımızın isimlerinin son dakika haberlerinde yer almadığı, dayanışmanın felaket anlarının dışında da aramızda her daim dolaştığı günleri görebilmek; çocukların en güzel kitapları okuyabilmesi dileğiyle…
-
Depremler ve Yanardağlar, Fiona Watt, Tübitak Yayınları.
-
Depremde Kendimizi Nasıl Koruruz/ Sıra Dışı Durumlar Serisi 2, Ayşen Oy, Mandolin Yayınları.
-
Bir Depremin Öyküsü, Nicholas Harris, 1001 Çiçek Yayınları.
-
Çocuklar Depremden korkmayın Korunun!, Bilge Umut Erdem, Ren Kitap.