Zafer de yenilgi de gerçeği yansıtmıyor

Emekçi sınıfların nesnel ve teorik olarak örgütlenmek ve boş hayallere kapılmadan siyasetin içine dalmaktan başka çaresi yoktur. Bunun için Sol’un kendini örgütlemesi ve sınıfın başta sendikal ve siyasal örgütlenmesi için çaba göstermesi gerekli ve zorunludur.

Bu yazı biraz kısa olacak. Çünkü herkes gibi ben de yoruldum. Ama yorgunluk derde deva bir şey değil. Kısa yazmanın sihrinden yararlanmak için notlarla yetinmek, tartışmasını sonraya bırakmak belki en iyi yoldur. Klişeler de, kendimizi kaptırmaz, düşünme payını kısa tutmazsak işe yarayabilir.

İşte onlardan birisi: AKP kazanmadığı bir zaferin sıkıntısını yaşıyor. Siyasal ve toplumsal bir çürümenin nedenidir ve ne yapacağını bilemiyor. Ekonomide eskimiş çarenin yeni çözüm kılığında tanıtılması, zorla icat edilmiş formülleri bir yana bırakarak denenmiş ve çözümün yükünü halka ödetmeye ayarlı epeyce eski politikanın yeniden göreve çağrılması Batı’nın talebidir. Talepten de öte “macerayı bırakın söyleneni yapın” dayatmasıdır. “Düşük faiz” de “rasyonellik” iddiası da halkın çıkarları ile ilgili ve uyumlu değildir.

***

Üzerinde biraz daha düşünelim: Zaten bir şey değişmemişti diye başlayabiliriz. Kozmetikte her zaman yeni parfümler denenebilir. Esası su ve karıştırılmış eski rayihalar, kokulardır. Krizleri sona erdirmez. Sanıldığı ve sık sık söylendiği gibi bu kriz yükü ağırlıklı olarak halka bindirmekle birlikte, aynı zamanda batıp çıkan ama ayakta kalmayı başaran KOBi’lerin, seçim öncesi oy deposu sayıldığı için siyasilerin hiç rahat bırakmadığı çarşının, esnafın, gelirleri düşse, hayat tarzından fedakarlıklar yapmak zorunda kalsa da kendini krizlerden muaf sayan okur yazar küçük burjuvazinin de krizidir. Siyasi iktidarın bu krizin üstesinden gelmesi mümkün değildir. Seçimi bir şekilde kazanmış olmak işe yaramaz. Üstelik dışarısı da açık çek vermiyor, umut vadetmiyor. Çünkü kriz, kimi borç ertelemeleriyle üstesinden gelinebilecek türden değildir; siyasal bedeli de ağırdır. Dış güçler, hadi NATO diyelim, o nedenle “direnmeyi bırak” demek için koşarak Ankara’ya geldiler. Mutludurlar.

***

Krizin sosyal boyutu ekonomik boyutundan daha derin. Bu da istihdam sorununu ücretleri iyice düşürüp “çözerek”, asgari ücreti yoklaştırarak üstesinden gelinebilecek bir kriz değil, sosyal boyut o nedenle krizin teknik boyutundan daha önemli.

Dinsel köktenciliğin yaygınlaştığı, siyasetle ilişkisinin derinleştiği Menzil’in ya da ötekilerin mevzi kazandığı doğrudur ama bu durum da krizi derinleştirmekten başka bir sonuç doğurmaz. Ülkedeki kamplaşma bu kanaldan derinleşir ya da derinleştirilirse bunun bedeli iktidar açısından krizin siyasal sonuçlarının ağırlaşması olacaktır. İhtimal bu kesimlerin “rehabilite” edilmesi, tıpkı HÜDAPAR olayında olduğu gibi soğurulması denenecektir. Sıkı para politikasının uygulanabilmesi gelirlerin azaltılmasını, istihdamın kayıt dışı imkanlarının zorlanmasını, yani asgari ücretin altında çalışmaya hazır kitlelerin çaresizlikten kaynaklanacak rızasının alınmasını gerektirir. Bu da artık şeriat propagandası ile üstesinden gelinebilecek bir sıkıntı değildir. Zayıf iktidarın elindeki çare, tıpkı önceki sivil ya da militer deneylerde olduğu gibi baskıyı “yasallaştırmak” ve “meşrulaştırmak” olacaktır.

***

Muhalefet partilerine ya da kurdukları ittifaklara rağmen halkın seçmenlerin yüzde 48 gibi küçümsenmeyecek bir kesiminin iktidar blokuna karşı varlık göstermesi yenilginin halka ait olmadığını gösterdi. Muhalefet seçimleri kazanmak için değil kazanmamak için elinden geleni yaptı dense yeridir. Ana Muhalefetin, “sağa giderek sağı kazanmak” gibi yanlış stratejik hesaplarına, İttifakın iç çatışmalarına rağmen halk baskılara ve ekonomik krize karşı bir umut olarak sandığa gitti. Gelecek için umuttur, ama ne sandığı ne sokağı ciddiye alan bir muhalefetle değil.

***

Kısa yazacağız dedik, özeti uzatmayalım; emekçi sınıfların nesnel ve teorik olarak örgütlenmek ve boş hayallere kapılmadan siyasetin içine dalmaktan başka çaresi yoktur. Bunun için Sol’un kendini örgütlemesi ve sınıfın başta sendikal ve siyasal örgütlenmesi için çaba göstermesi gerekli ve zorunludur.

Başta söylediğimizi yineleyelim: AKP kazanmadığı bir zaferin sıkıntısını yaşıyor. Siyasal ve toplumsal bir çürümenin nedenidir ve ne yapacağını bilemiyor. Ama onun bilmemesi bizim bildiğimizi göstermiyor. Bilmek zorundayız; bütün mesele de bu. O nedenle hızla, vakit yitirmeden, iç tartışmaların, dostlar arası polemiğin cazibesine kapılmadan, bilmenin yolunu aramak, yani hedefe yönelik açık tartışmayı sürdürmek, tartışma içinde, ama hep birlikte uygulamaya girişmeyi denemek zorundayız. Önce bulalım sonra uygulayalım çözüm değil, çıkmazdır, kör sokaktır.

Vakit de kalmadı zaten…