Türkiye sinemasına son 20 yılda giriş yapan yeni kuşak yönetmenler içinde en öne çıkanı kuşkusuz Emin Alper. Nitekim geçtiğimiz günlerde bu satırların yazarının da aralarında olduğu 30 film eleştirmeni arasında, ilk filmini son 20 yıl içinde çekmiş olan yerli yönetmenlerin en iyilerini belirlemek için yapılan bir anket sonucunda Emin Alper birinci çıktı. Emin Alper, “bağımsız sinema” olarak adlandırılan mecrada ürün ortaya koyan, yani majör yapımevlerinin şemsiyesi altında olmadan kendi derlediği olanaklarla film çeken bir yönetmen. Dolayısıyla “bağımsız sinema” mecrasından gelen bir yönetmenin, bu kez Blutv adlı dijital platform için çektiği polisiye dizi Alef her şeyden önce yönetmen koltuğunda oturan isim dolayısıyla merak uyandırıyordu (*).
Final bölümü dün gece (cuma gecesi) yayınlanan Alef’in ilk bölümlerini izlediğimde bende bıraktığı ilk tortu, görüntü yönetimi ve müzik seçimi/kullanımındaki hayranlık uyandırıcı yetkinlik bir yana, bir seri cinayet muamması olarak merak uyandırıcılığı ve bu merak uyandırıcılığı üzerinden sürükleyiciliğiydi. Öte yandan polis şefi başta olmak üzere bazı yan karakterlerin biraz fazla karikatürize tasarlanmış ve/veya fazlasıyla karikatürize tarzda canlandırılmış olması gibi kimi göze batan defoları da vardı. Ancak özellikle dördüncü bölümün açılışında yüzyıllar öncesine giden bir geri dönüşle ekrana gelen, Osmanlı döneminde bir grup dervişin yobaz kalabalıklar tarafından yakılarak katledildiği sahne, filmin konusunu teşkil eden günümüzdeki cinayetlere dair muammanın geçmişle bağının ciddi bir tarihsel toplumsal-eleştirel perspektifle yoğrulacağına dair anlatıda zaten izleyiciye aktarılmış emareleri iyice belirginleştirdi ve böylece muammanın çözümüne dair merak duygusunu, salt dedektif anlatılarına içkin hazzının ötesine taşıdı.
Ve nihayet final bölümü ile Alef, yukarıda örneklediğim kimi defolarını da ne yazık ki sonuna dek sürdürmekle birlikte, son tahlilde son derece tatmin edici bir biçimde sona erdi: Katilin kimliği, motivasyonu, olayların dramatik noktalanması, zorlama hissi yaratmadan beklenmedik yönler barındırma dengesinin iyi kurulduğu bir finalle açımlandı.
Emin Alper’in, Emre Kayış’ın senaryosundan çektiği Alef’in kanımca en değerli yönü, homofobiye yönelttiği tokat gibi tepki bir yana, bu topraklarda, bu coğrafyada, bu ülkede yaşanan acıların geçmişten günümüze sürekliliğini, “tarihin tekerrürünün” en yalın biçimdeki tezahürüyle değil, çağımızın vahşi kapitalist örgüsü içinde yeniden şekillenmiş bir tezahürüyle yansıtması. Yobazların tarihsel süreklilik içindeki baskısından sakınmaya çalışan mazlumların bu kez bambaşka bir vahşetin de, kentsel dönüşüm rantı uğruna gözü dönmüşlerin de kurbanı olarak bazıları “arşa yükselirken” bazılarının “huzursuz ruhlara” dönüşmesinin (“Biz çoktan öldük, biz o gece yana yana, döne döne öldük... tıpkı Maşukiler gibi, tıpkı Pir Sultanlar gibi...” diyor dizideki bir karakter) öyküsü Alef.
(*) İleri TV’deki Ters Açı programında Emin Alper’le, Alef’in henüz dört bölümü yayınlanmışken Tilbe Akan’la birlikte yaptığımız söyleşi için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=LKgbkiu4IIw