Tüm dünyada olduğu gibi geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de de izleyicilerden büyük ilgi gören distopik bilim-kurgu Açlık Oyunları serisinin dördüncü ve son filmi Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 2 (Hunger Games: Mockingjay - Part 2) dün (Cuma) ABD ile aynı anda ülkemizde de vizyona girdi. Aynı adlı çok-satar bir gençlik romanları dizisinin uyarlamaları olan Açlık Oyunları serisinin konusu, varlıklı kesimlerin yaşadığı bir Başkent’in hükümranlığı altındaki ve yoksulluk ile sefalet içindeki “mıntıkalardan” oluşan bir diyarda geçiyor. Serinin önceki bölümlerinde Başkent’e karşı silahlı bir ayaklanma başgöstermesi perdeye gelmişti ve bu son bölümde ise ayaklanmanın sonuçlanışını izliyoruz.
Bir önceki filmin ardından geçen yıl yine İleri Haber’e yazdığım eleştiride “ayaklanmanın aslında tamamen dipten gelen bir dalga biçiminde değil de, iktidar çevreleri içindeki bir çatlaktan da türediği ve hatta ayaklanmanın liderliğinin bu çevreler içinden çıktığı gözönüne alınırsa Açlık Oyunları serisinde henüz bitmemiş öykünün nereye vararak nasıl sonuçlanacağı ve öykünün bütününün nasıl anlamlandırılacağı da şimdilik açık uçlu bir soru” diye yazmıştım. Bu açık uçlu soruyu artık yanıtlayabiliriz. Beklendiği ve önceki eleştirimde ima ettiğim üzere, ayaklanmaya liderlik eden kesimin ayaklanmanın ideallerine ve amacına ihanet etme potansiyelinin açığa çıkmasını sözkonusu. Bunu daha yeni filmin başlarında silahlı ayaklanmanın stratejistlerinin, Başkent’e sadık mıntıkalarda sivil halk arasında büyük can kaybı yaşanmasına yol açabilecek hamleleri fazla soğukkkanlı ve duyarsız biçimde tartışmalarından açıkça görüyoruz. Öte yandan ayaklanmanın liderinin de esas derdinin kişisel iktidarını kurmak olduğu film ilerledikçe gittikçe daha fazla belli oluyor ve film bu minvalde ilerliyor.
En tanınmış örneği George Orwell’in bir çiftlikteki hayvanların çiftlik sahibine isyanlarının çiftlikteki domuzların iktidarının kurulmasıyla sonuçlanmasını öyküleyen Hayvanlar Çiftliği romanında mevcut olan böylesi anlatılar, ayaklanma, devrim ve benzeri süreçlerin amacından saptırılma riskine karşı uyanık olma uyarısı içeriğini taşır gibi görünürken ‘hiçbir şeyin değişmediği’ noktasında anlatılarını bağladıkları durumlarda aslında ayaklanmaların, devrimlerin “nafileliği” düşüncesini yaygınlaştırarak kaderciliğe, teslimiyetçiliğe ve genel olarak nihilizme hizmet etmek üzere iki ucu keskin bıçak niteliği taşırlar (Hayvanlar Çiftliği’nin doğrudan Sovyet devrimine ilişkin ve Stalin dönemi Sovyet iktidarına karşı göndermelerinin bu romanı Soğuk Savaş döneminde anti-Sovyet kampta malum işlev taşıyan bir materyal olarak konumlandırmasını bir yana bıraksak bile). Bir filmin “sürpriz” finalini bir eleşiri yazısında açık etmeme adına kısmen ketum kalma pahasına şu kadarı söylenebilir ki Açlık Oyunları ise son tahlilde tam olarak kapkara bir nihilizme kapı açan bir tarzda noktalanmıyor.
Anlatısının siyasi yönelimleri bir yana, Açlık Oyunları: Alaycı Kuş Bölüm 2’nin anektodal olarak kaydadeğer bir özelliği geçen yıl bu filmin yapımı sürerken ama kendisinin görüneceği sahnelerin çoğunun çekimi tamamlanmışken uyuşturucu madde kullanımı sonucu hayatını yitirmiş olan deneyimli ve sevilen oyuncu Philip Seymour Hoffman’ın son filmi olması. Açlık Oyunları aslında üç kitaplık bir seri ancak yapımcılar, ilk iki romanın uyalamaları olan ilk iki filmin ticari başarısının ardından gelirlerini daha da arttırmak adına son romanı tek bir film olarak değil iki ayrı bölüm halinde çekmeye yönelmişlerdi. Son romanı uyarlamayı iki filme yaymanın bir sonucu ise bu son filmin bir hayli sündürülmüş bir görünüm arzetmesi ve tatmin edici bir seyir deneyimi sunamaması olmuş. Yine de Hollywood kulislerinde özgün, yani uyarlama olmayan, bir Açlık Oyunları filminin daha planlanmakta olduğu konuşuluyor!