Sinema Yazarları Derneği’nin (SİYAD) yıllık ödül törenlerinden birini daha, 49’uncu SİYAD Ödül Töreni’ni, bu hafta içinde geçtiğimiz Çarşamba günü gerçekleştirdik. İki yıl öncesine kadar SİYAD ödül törenleri genellikle Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşiyordu ancak siyasi iktidarın, muhalif seslerin de kendilerini ifade etme olanağını bulduğu mecraları tıkama politikasının bir sonucu olsa gerek, CRR geçen yıl SİYAD’a tahsis edilmemiş ve töreni Şişli Belediyesi’nin ev sahipliğinde, eskiden Şişli Kent Sineması’nın bulunduğu mekandaki Şişli Kent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirmiştik, bu yıl da Şişli Belediyesi bize yine aynı mekanda ev sahipliği yaptı. Bu arada sözkonusu merkezin adı, geçen yıl bir suikast sonucu yaşamını yitiren dönemin Şişli belediye başkan yardımcısının adı da eklenerek Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi olmuştu. Candaş’ın katilinin ve suç ortaklarının yargılanmasına da törenimizin yapıldığı gün başlandı. Bu menfur cinayetin tam olarak aydınlatılması ve tüm suçluların layık oldukları cezayı bulmaları bizlerin de beklentisi.
Yaklaşık 700 koltuklu Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi bu yılki törende de dolmuştu ve tören ayrıca geçen yıl olduğu gibi Sinematek.tv tarafından internet üzerinden yapılan canlı yayında yüzlerce sinemasever tarafından izlendi. Ödül alan bir sinemacı iktidarın hoşuna gitmeyebilecek birşeyler söyleyebilir endişesiyle olsa gerek bir süredir ana akım televizyon kanalları yalnızca SİYAD’ın değil belli başlı kimi festivallerin dahi ödül törenlerini yayınlamıyorlar. Nitekim bu yılki törende örneğin Babamın Kanatları filmindeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Menderes Samancılar ödülünü Barış İçin Akademisyenlere ve hapisteki gazetecilere ithaf ettiğini beyan ederken, aynı filmdeki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Kübra Kip de kendisinin Dil-Tarih Tiyatro bölümü mezunu olduğunu açıklayarak ödülünü ihraç edilen hocaları için kaldırdığını söyledi.
Öte yandan onbir ana daldaki ödüllerin ikisini, En İyi Görüntü ve Sanat Yönetimi ödüllerini kazanan Kalandar Soğuğu film ekibinden kimsenin törene gelmemesi ise dikkat çekiciydi. Her törende ödül kazanan bazı sanatçıların aynı saatlere denk düşen kimi profesyönel angajmanları veya başka meşru gerekçelerle törene katılamamaları sözkonusu olur ancak ödül kazanmaları durumunda kendileri adına ödüllerini almak üzere aynı film ekibinden başkaları hazır bulunur (nitekim bu törende Ana Yurdu’ndan ödül kazanan isimlerin bazıları şahsen törende bulunamamalarına karşın Ana Yurdu törende kalabalık bir ekiple temsil ediliyordu ve ödüllerinin hiçbiri sahipsiz kalmadı). Törene ekip olarak katılacaklarını bildirmiş olan Kalandar Soğuğu’nun beklenmedik noksanlığı ise yanlış anımsamıyorsam emsalsizdi (*) ve ister istemez akıllara TRT yapımı bu filmin ‘SİYAD’la birlikte anılmaktan’ son anda cayıp caymadığı, hatta son anda caydırılıp caydırılmadığı sorusunu getirdi.
Uzun lafın kısası, Türkiye’nin aydın birilkiminin bir parçası olan SİYAD’ın ödül törenleri, hem sinema yazarlarının ve sinema sanatçılarının Türkiye’nin içinden geçtiği koşullar karşısında kendilerini özgürce ifade edebileceği bir zemin özelliği de taşıyor, hem de bu koşulların yansımalarının dolaylı olarak gözlemlenebildiği bir mecra özelliğini.
Ödüller
Geçen yıl yine bu dönemde bu köşedeki bir yazımda da vurguladığım gibi SİYAD ödüllerinin sahipleri, sınırlı sayıdaki (genellikle 5 ila 7 arasında) üyeden oluşan jürilerin belirlediği ve doğal olarak jüri üyelerinin bireysel öznelliğine daha fazla bağımlı festival ödüllerinden farklı olarak yüze yakın üyesi olan SİYAD’ın tüm üyelerinin katılımına açık bir oylamayla seçildiği için Türkiye’deki film eleştirmenlerinin genel eğilimini yansıtıyorlar. Bu bağlamda Ana Yurdu’nun hem En İyi Film ödülünü kazanması, hem de en çok ödül kazanan film olması sanırım pek kimse için sürpriz değildi. Keza senaryosundaki kimi odak sorunları bir yana, yılın en dikkat çekici filmlerinden biri olan Babamın Kanatları’nın Ana Yurdu’nun ardından en çok ödül kazanan film olması da. Öte yandan bu satırların yazarı dahil pek çok eleştirmen ve pek çok sinemasever, festivallerde şeytanın bacağını kıramayan Rüzgarda Salınan Nilüfer’in SİYAD ödüllerinden elinin boş dönmemesini umuyorduk ancak bu temennimiz gerçekleşmedi. Bu noktada teorik olarak şunu belirtmek gerekir ki, pek çok dalda aday olabilen, yani ilk tur oylamada pek çok dalda ilk beşe girebilen bir filmin sonuçta hiç ödül kazanamaması o filmin örneğin bir ya da iki dalda ödül kazanan bir filmden genelde daha az “beğenildiği” anlamına gelmeyebilir (yani hiç ödül kazanamayan bir film aslında En İyi Film dahil çok sayıda dalda ikinci en yüksek oyu almış olabilir!). Nitekim Rüzgarda Salınan Nilüfer son derece kalburüstü bir film olmasına karşın ayrı ayrı her dalda karşısında çok güçlü ve iddialı adaylar vardı. Baskın: Karabasan’ın En İyi Sanat Yönetimi Ödülü’nü alamaması dışında bu yılki ödüllerde şahsen içime sindiremediğim bir sonuç çıkmadı. Bir de Kor’un, ödüller bir yana ilk turdaki adaylıklarda biraz hakkının yenmiş olduğunu düşünüyorum: Kor’un Zeki Demirkubuz filmografisinde bir sıçrama, bir yenilik ifade etmemesi, iyi bir film olduğunu değiştirmez benim nezdimde.
Her şey bir yana, bu yılki SİYAD ödül töreni de her anlamda “iyilerin” sahne aldığı bir gece oldu.
(*) Bu yılki tören ayrıca Atilla Dorsay’ın mevcut olmadığı ilk SİYAD töreniydi. Dorsay’ın törenden iki gün önce bir gazetede yeralan söyleşisindeki çirkin ifadelerine bu köşede en azından bu yazıda karşılık vermeyeceğim ancak tarihe doğru not düşmek adına, detay düzeyinde görünebilse de, bir noktayı burada açıklığa kavuşturma gereğini duyuyorum: Dorsay, sözkonusu söyleşide SİYAD Yönetim Kurulu “8-9 ay önce yayımladıkları bir protestoda beni ‘Yeni Emek Sineması’nın adamı’ olmakla suçladılar” diyor; SİYAD’ın sözkonusu salonu “Yeni Emek” diye nitelendirmeyip “sahte ‘Emek’” nitelemesini ilkesel olarak benimsemiş olması bir yana SİYAD YK, Dorsay’ın bu sahte “Emek” (!) salonu lehine yürüttüğü faaliyete ilişkin değerlendirmesini, SİYAD Genel Kurul sürecinde SİYAD üyelerine dönük bir dernek-içi metin içinde paylaşmıştı.