Borç: 'İyi insan' profilini sorunsallaştıran bir yerli film

Bu yılki Istanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışması’nda en büyük ödül olan Altın Lale’yi kazanan Borç dün (Cuma) beş şehirde toplam 13 salonda vizyona girdi. Daha önce kısa filmler ve bir belgesel çekmiş olan Vuslat Saraçoğlu’nun ilk uzun metraj sinema filmi Borç, hastalanan yaşlı bir komşularının bakımını kendi evlerinde üstlenmek durumunda kalan orta sınıf bir ailenin yaşadığı maddi ve manevi zorlukları perdeye getiren bir öykü üzerinden ‘iyi insan’ profilini sorunsallaştırmaya yöneliyor (*).

Saraçoğlu’nun yapımcı, yönetmen ve senarist olarak imzasını taşıyan Borç’un en büyük artısı, karakterlerin ve onları çevreleyen koşulların senaryoda çok iyi işlenerek yazılmış olmaları. Filmin temel handikabı ise biraz yavan bir sinema diline sahip olması. Kuşkusuz sade bir sinema dili son derece meşru bir tercih olmanın da ötesinde örneğin gösterişçiliğe yeğdir ancak Borç’un anlatımı pek akıcı değil. Yine de az yukarıda kaydettiğim üzere karakterlerin, onları kuşatan koşulların senaryoda çok iyi işlenmiş olmasının, başrollerdeki Serdar Orçin ve İpek Türktan Kaynak’ın -bu ikiliye yardımcı rollerden birindeki Ozan Çelik’i de kesinlikle katabiliriz- başarılı performansları ile karşılığını bulmasının da katkısıyla film kendini rahatlıkla seyrettiriyor.

Borç, aile babası Tufan’ın, karısı Mukaddes’e sırtını kaşıtmakta olduğu bir sahneyle açılıyor. Bu sahne, Tufan ve Mukaddes arasındaki ilişkinin niteliğine ilişkin iyi bir ipucu verir nitelikte. Bu ilişki içinde Mukaddes’i Tufan’ın isteklerini yerine getirir, onun sözünü dinler konumda göreceğiz sıklıkla; Mukaddes’in istekleri ise pek gündeme gelmeyecek, hep usulca ötelenmek durumunda kalacaklar şayet açıktan reddedilmeseler de. Öte yandan aynen sırt kaşıtma örneğinde olduğu gibi bu eşitsiz, hegemonik ilişki hiçbir zaman ‘munis’ tezahürlerin ötesine de geçmeyecek, apaçık çirkinleşmeyecek. 

Çekirdek aile içinde Mukaddes karşısında hep kendi dediği olan Tufan beri yandan başkalarına karşı iyi davranmaya özen gösteren bir profil çizmektedir. Filmin anlatısının püf noktalarından biri, Tufan hasta komşusunu evlerinde ağırlamaktan kaçınmıyor olmakla birlikte, bu beklenmedik misafirliğin günlük yaşamdaki zorluklarının tamamen Mukaddes’in üstüne kalıyor oluşu. Ancak Tufan’ın bu davranışlarında bilinçli biçimde hesapçı bir samimiyetsizlik de pek söz konusu değil gibi. İşte örneğin bu bağlamda Borç’un kalburüstü yönü ortaya çıkıyor: Tufan, kesinlikle şablon bir karakter değil, Tufan’ın ‘iki yüzlüğü’, hesapçı bir iki yüzlülük gibi görünmüyor, muhtemelen kendisinin de ayırdında olmadığı bir iki yüzlülük, hatta buna belki de iki yüzlülük demek dahi doğru değil, karşımızda sahici biçimde çelişkileri ile var olan bir karakter var, bir tip değil.

Öte yandan Tufan’ın kendisi ise aile dışındaki yaşamda, iş yaşamında istismar edilen bir mağdur, hep iyi gözle bakmaya çalıştığı dalavereci patronu tarafından maaşının aylardır ödenmiyor oluşu dolayısıyla ailecek büyük bir geçim sıkıntısının eşiğine gelmiş durumdalar, üstelik Tufan büyük bir risk alarak taksitle yeni bir araba satın almışken. Neticede zurnanın zırt dediği yer, maddi güçlüklerin tam anlamıyla kapıya dayandığı noktada gündeme geliyor; patronu tarafından istismar edilmeye karşı elinden bir şey gelmeyen Tufan, komşu kadın tarafından maddi açıdan da istismar edildiklerini fark etmek durumunda kaldığında işin rengi değişiyor...

(*) Saraçoğlu’yla Borç odaklı bir söyleşi için bkz: https://ilerihaber.org/icerik/saracoglu-onlarca-kisiye-iyilik-yapmis-olmak-bir-insani-adil-yapmaya-yeter-mi-89637.html