Dönme Dolap: Woody Allen'dan kötücüllüğe vurgu

Amerikan sinemasında son 50 yılın en önemli yönetmenleri arasında yeralan Woody Allen, yarım yüzyıla yakın yönetmenlik kariyerinde bugüne dek neredeyse her yıl bir film çekmiş durumda. Allen’ın 2000’li yılların başlarına dek imzasını attığı filmlerin belirgin ortak özelliği New York’ta çekilmiş ve genellikle yan motifler olarak muhtelif sosyal taşlamalar içermekle birlikte ‘gönül ilişkileri’ odaklı ‘insanlık hallerine’ dair güldürüler olmalarıydı. Ancak emektar yönetmen 2000’lerde yeni arayışlara yönelecek ve sinemasını yenilemeye girişecekti. Allen öncelikle 2000’lerde New York’un dışına çıkarak mekan bağlamında repertuarını genişletti; bu değişikliğe paralel biçimde filmlerinin temalarında da zaman zaman bir çeşitlenme yaşandı. Allen’ın Avrupa’da çektiği filmlerin çoğu yine “gönül ilişkileri” odaklı olmakla birlikte bu yeni döneminin ilk filmi olan Maç Sayısı’nda(Match Point, 2005) “sınıf atlama” eksenli bir dram ortaya koymuştu. Nitekim Avrupa’daki bir dizi filmden sonra yeniden ABD’de çektiği ilk film olan Mavi Yaseminde (Blue Jasmin, 2013) bu kez “sınıf düşme” eksenli bir dramdı ve apaçık bir burjuvazi eleştirisinin yanısıra naif tonlarda da olsa emekçi güzellemesi içeriyordu.

Şahsen Woody Allen’ın “gönül ilişkileri” odaklı güldürülerinden daha sosyal içerikli dramlarına kadar tüm bu filmlerini bir hayli beğenir ve severken iki yıl önce perdelerimize gelen Mantıksız Adam’da (Irrational Man, 2015) ilk kez bir Woody Allen filminde rahatsız olmuştum. Allen, tüm filmlerinde temel karakterlerine adeta şefkatle yaklaşır ve kusurlarına, zaaflarına karşın onların insani özelliklerini vurgulamayı ihmal etmezkenMantıksız Adam’da ilk kez başkarakterlerden biri nezdinde zaaftan öte net bir kötücüllük tezahür ediyordu finalde. Bereket Mantıksız Adam’ın hemen ardından gelen Cafe Society (2016) bildiğimiz ve sevdiğimiz insancıl, insansever Woody Allen filmlerinden biri olmuştu. Bu hafta vizyona giren, yeni Allen filmi Dönme Dolap (Wonder Wheel) ise ne yazık ki yine finalinde insanın kötücüllük potansiyeline vurgu yaparak insanın içini karartan bir film.

Dönme Dolap’ta1950’ler New York’unda geçim derdi içindeki bir ailede kocasına artık ilgi duymayan ve hayatından bezmiş orta yaşlı bir kadın olan Ginny’ninbir yaz genç bir cankurtaranla girdiği kaçamak ilişki konu ediliyor. Ginny’nin kocasının önceki evliliğinden olan genç kızı ile aynı cankurtaran arasında da bir yakınlaşma başlayınca işler sarpa sarıyor çünkü Ginny’nin gönlünü kaptırdığı ve bir gün onu bu hayattan “kurtarmasını” beklediği genç adam onu değil diğer, genç kadını tercih ediyor. Ve bu noktada Ginny kıskançlık duygularına yenilerek korkunç bir tavır alıyor…

Filmin aslında pek çok meziyeti var: Dünyanın yaşayan, hatta gelmiş geçmiş en iyi görüntü yönetmenlerinden biri olan Vittoria Storaro’nun ışık ve özellikle renk çalışması tek kelimeyle muhteşem; burada kastettiğim salt “güzel” görüntüler perdeye getirmek değil, klasik dönem dışavurumcularının siyah-beyaz çalışmalarının renkli film mecrasındaki muadili sözkonusu, örneğin Ginny aynı plan içinde önce geçmiş güzel anılarından sözederken bilahare şimdiki mutsuzluğunu anlatmaya başladığında yüzüne de yansıyan ortam renk dokusu usulca ama belirgin biçimde değişiyor. Bu arada Ginny’yi canlandıran Kate Winslet kariyerinin en iyi performslarından birini, belki de en iyisini sergiliyor –kuşkusuz Allen’ın imzasını taşıyan senaryoda karakterinin genelde iyi işlenmiş olmasının da katkısıyla. Zaten Dönme Dolap son dönemece gelinceye kadar defosuz ilerliyor, zaman zaman diyalog ağırlıklı kimi sahnelerin teatral havası da aslında filmin Eugene O’Neill gibi tiyatro yazarlarına açıktan verdiği referanslar ışığında anlamlı bir tercih. Ancak son dönemeçte Ginny’nin sergilediği tavır kanımca ‘mantıksal’ olarak beklenir olsa da, duygusal olarak beklenir değil, hele bir Woody Allen filminden (*) benim beklentim değil.



(*) Amerikan The Village Voice dergisinde Dönme Dolap’a dair yayınlanan eleştiride Woody Allen’ın eski eşi Mia Farrow’ı taşladığı yorumu yapılıyor. Ginny’nin sevdiği adamın onun üvey-kızına aşık olup onu terketmesi ile geçmişte Allen’ın, o dönemki sevgilisi Farrow’un evlatlık kızına aşık olması arasında kaba hatlarıyla bir paralelik olduğu gerçekten de düşünülebilir. Farrow’un bir diğer evlatlık kızının Allen tarafından o dönemdetaciz edildiğine dair suçlamalar 2014’te tekrar kamuoyunun gündemine getirilmişti ve Allen, bu taciz suçlamasının Farrow’un, öbür evlatlık kızına dair ilişkiden duyduğu kıskançlık kaynaklı bir intikam girişimi olduğunu iddia edegelmiştir; yukarıda kaydettiğim üzere Ginny de kıskançlık içinde intikam saikiyle korkunç bir adım atıyor.