Tim Burton’ın yönettiği yeni filmi bu hafta vizyona giren “Uçan Fil” Dumbo’yu küçüklüğümde Arkın Kitabevi’nin çıkardığı Renkli Çocuk Kitapları serisindeki bu başlıklı bir kitapçıkta tanımıştım ilk olarak. Sirk yaşamından sıkıldığı için kaçan ama dış dünyada başına, bir köylü tarafından zincire vurularak onun çiftliğinde çalışmaya zorlanmak gibi zorluklar gelen küçük fil sonunda pişman olarak sirke geri dönüyordu. Şimdi o kitabın sayfalarını on yıllar sonra tekrar çevirdiğimde son sayfasında şu cümleleri okuyorum: “Bundan sonra hayatı yine eskisi gibi intizama girdi, yine ödevler başladı. Yoruluyordu ama, çevresi onu sıcaklıkla sarıyordu.” Bir anlamda evden kaçmayı düşünebilecek çocuklara alttan alta ‘aman, sakın ha!, sıcak yuvanızın kıymetini bilin…’ uyarısı yapan bir öykü gibi görünüyor. Aynı öyküyü ayrıca, küçük çocuklara hitaben yazılmış olduğu için niyet bu olmasa da, “babacan” patronlarının kıymetini bilmeyen çalışanlara bir uyarı (!) olarak da okumak olanaklı çünkü Dumbo aslında yalnızca annesinin yanından değil, bir işyerinden kaçmış ve kendini daha zalim çalışma koşullarının hüküm sürdüğü bir başka işyerinde bulmuş oluyor öyküde. O yıllarda (1970’ler) internet olmadığından Dumbo’nun Walt Disney’in ilk uzun metraj çizgi filmlerinden birinin baş kahramanı olduğunu ve çocukluğumda okuduğum kitapçıktaki öykünün öncülü olarak o filmde Dumbo’nun uçmayı ilk öğrenişinin öyküsünün anlatıldığını öğrenmem için yıllar geçecekti.
Dumbo’nun (1941) yapım aşamasında Disney Stüdyosu’nda büyük bir grev patlak vermiş ve film, grev kırıcısı çalışanlar tarafından tamamlanmıştı. Hatta filmde sirkteki palyaçoların sarhoş olunca “hadi gidip büyük patrondan zam isteyelim” diye şarkı söyleyen antipatik karakterler olarak betimlenmesinin de gerçek hayatta greve katılan Disney çalışanlarına örtülü bir iğneleme olduğuna sinema tarihçileri tarafından işaret edilir. Büyük kulakları yüzünden aşağılanırken yine o kulakları sayesinde uçabilen bir fil yavrusu olarak Dumbo’nun öyküsünün bir çift yarı-amatör yazarın yazmış oldukları bir öykünün haklarının Disney tarafından düşük sayılabilecek bedel karşılığı satın alınıp, bu yazarların adı altında tek bir kez formaliteden, çok düşük tirajlı bir baskısı yapıldıktan sonra filme alındığı ve ne filmin kendisinden, ne de filmden türetilen oyuncaklardan kitaplara kadar sayısız yan-ürünlerden bu orijinal yazarların telif almadıkları da Dumbo’nun ekonomi politiğinin bir diğer unsuru.
Bu unsurları göz ardı edebilirseniz ilk Dumbo filmi, görünürdeki bedensel kusurları dolayısıyla hor görülen çocukların da kendilerine güvenmeleri sağlandığında kendilerini ispat edebileceklerine dair munis bir öykü içeren hoş bir çocuk filmi olarak görünebilir. Savaş yıllarının ekonomik zorlukları dolayısıyla renklendirmede yağlı boya değil sulu boya kullanıldığı için renkleri önceki iki Disney filmindeki kadar göz alıcı olmasa da Dumbo’nun farkında olmadan içki içip sarhoş olunca bir dizi pembe fil halüsinasyonu gördüğü sahne soyut tasarımları açısından çizgi film sanatının kalburüstü çalışmalarından biri olarak akılda kalıcı nitelikte.
Yeni Dumbo filmi ise bir canlandırma (animasyon) filmi değil, gerçek oyuncularla çekilmiş bir film, her ne kadar uçan fil yavrusunun göründüğü sahneler bilgisayar temelli özel efektlerle yaratılmış olsalar da. Yan karakterlerden biri olan bir trapezci rolündeki Eva Green, bu satırların yazarının nezdinde filmin asıl cazibe unsuru.
Bu filmde de önce Dumbo’nun büyük kulakları dolayısıyla hor görülmesi ama ardından uçma yeteneği keşfedilince bir yıldız oluşu perdeye geliyor. Ancak filmin asıl, özgün öyküsü bu giriş faslından sonra başlıyor: Uçan fil büyük bir sükse yaratınca büyük bir eğlence parkı Dumbo’nun yer aldığı sirki külliyen satın alır ve bünyesine dahil eder. Ancak büyük sermaye sahiplerinin bu eğlence parkına yatırım yapmasını arzu eden yeni patron çok geçmeden Dumbo’nun eğitmenleri hariç eski sirkin tüm çalışanlarını işten çıkarır ve Dumbo’nun annesinin itlaf edilmesi emrini verir! Bunun üzerine Dumbo’nun eğitmenleri ve işten çıkarılan çalışanlar iş birliğine giderek bir karşı hamleye soyunurlar!
Bu konu özetinden anlaşılacağı üzere yeni Dumbo filminde bu kez Disney’e yönelik bir dizi iğneleme var gibi görünüyor ilk bakışta. Filmdeki Dreamland adlı eğlence parkının Disney’in eğlence parkı Disneyland’ı akla getirmesi kaçınılmaz. İşten çıkarılan çalışanların konumunun ise Disney’deki 1941 grevini kısmen çağrıştırdığı söylenebilir. Öte yandan bu yeni film de bir Disney filmi: yapımcısı Tim Burton’ın yapımevi, dağıtımcısı ise Disney! Bir Disney filmimde Disney’e yönelik örtük eleştirelliğin Tim Burton’dan kaynaklandığı da söylenemez çünkü Burton bu projede yalnızca yönetmen koltuğuna oturmuş, senaryo ona değil Ehren Kruger isminde bir senariste ait. Disney ya senaryodaki örtük göndermeleri fark etmemiş, ya da fark etse bile filme salt bir gelir kaynağı olarak bakıp umursamamış olabilir.
Kaldı ki bu yeni Dumbo filmi de bir önceki Disney yeniden çevrimi Mary Poppins (2018) gibi (*) anlatısını ‘iyi patron – kötü patron’ ikilemi üzerinden bağlıyor. Kalpsiz, ‘vahşi kapitalizme’, büyük sermaye karşı, bir aile şirketi gibi yönetilen nispeten daha küçük ölçekli işletmeler özelinden ‘güler yüzlü’ kapitalizm nosyonunun bir nostalji unsuru olarak sunumu söz konusu.