Tarihi Emek sinemasının “efsanevi” müdürü Hikmet Dikmen’in geçen hafta sonu vefatı, özellikle yaşı 20’lerin üzerindeki İstanbullu sinemaseverler için çok üzücü bir haberdi. Bugün yıkılmış ve yerine bir alışveriş merkezi yapılmış olan Emek sineması hakkında geçmiş yıllarda bu köşede birden fazla yazım yayınlandı (*). Emek sinemasının kapandığı tarihte İstanbul’un ayakta kalmış en eski sineması ve birden fazla küçük salona bölünmemiş büyük salonlu, balkonlu ve de “kapısı sokağa açılan” nadir sinemalardan biri oluşuna bu yazılarda uzun uzadıya değinmiştim. Özellikle film izleme deneyimi mekanına (sinemaya) sokaktan ulaşırken ve bu mekandan sokağa geri dönerken arada başka ticari işletmelerin arasından geçmek zorunda olmamaya, sokak ile sinema arasında dolayımsız bir geçişkenlikliğe işaret eden “kapısı sokağa açılan sinema” vurgusunun önemini ne kadar vurgulasak azdır.
Öte yandan Emek sinemasının değeri ve biricikliği bu nesnel özelliklerinin yanı sıra ayrıca bazı öznel yönlerden de kaynaklıydı; bu bağlamda, “insan faktörünü” de saymak gerekir. Şahsen benim uzatmalı (lisans + yüksek lisans + doktora) üniversite öğrenciliği yıllarım Ankara’da geçtiğinden (biz Ankaralılar için Emek’in muadili Akün sinemasıydı) İstanbul’daki yaşıtım sinemaseverler kadar yoğun deneyimleyememiş olsam da, Emek sinemasının personelinin Emek sinemasına katmış olduğu “değerin” ayırdındayım. Örneğin Uğur Vardan, henüz tanınmış bir eleştirmen değil, gençliğinde maddi durumu pek parlak olmayan bir öğrenciyken festival zamanlarında bilet alamadığı filmlerin kapısında benzer durumdaki öğrenciler ile birlikte beklediğinde nihayet bilet alanlar yerlerine geçtikten sonra boş kalan koltuklara Hikmet bey tarafından yönlendirildiklerini yıllar sonra yazılarında kaydetmiştir. Keza pek çok diğer sinemasever arkadaşım Emek sinemasının yer göstericileriyle, makinistiyle filmler, yönetmenler üzerine nasıl sohbet ettiklerini özlemle, gözleri dolarak anlatmışlardır.
Bugün artık aramızda olmayan Hikmet Dikmen dahil Emek sineması personelinin de zamanında ses verdiği Emek sineması mücadelesinde bu sinemanın yıkımını ve yerine bir alışveriş merkezi yapılmasını engelleyemedik. Ama, bu mücadele hakkında Özlem Öz’le birlikte geçen yıl yurtdışındaki akademik bir konferansta yaptığımız sunumda ifade ettiğimiz üzere, Emek sineması için verilen eşsiz mücadele de, Emek sinemasının tarihinin bir parçası oldu, nasıl ki Emek sinemasında geçirilen günler gibi Emek sineması mücadelesinde geçirilen günler de hepimizin kişisel tarihlerimizin parçası olduysa. Emek sinemasına yönelik vandallığı yapanların yanına kar kalmasını kabullenmeyerek Emek sinemasının yerine yapılan alışveriş merkezinin en üst katına kondurulan sahte “Emek” (!) salonuna adım atmamayı sürdürmek de halen hepimizin boynumuzun borcu.
(*) örneğin bkz.: https://ilerihaber.org/yazar/kusursuz-bir-alisveris-keyfi-ve-ust-kattaki-sahte-emek-salonu-51031.html