Yıllardır her Şubat ayında haftalık yazılarımdan birini !f Istanbul Bağımsız Filmler Festivali’ne ayırırdım, ya o yılki seçkide seyre değer görünen filmlere önceden dikkat çekmek, ya da öne çıkmış filmlerin toplu değerlendirmesini festivalin ardından yapmak üzere. Bu yıl ise Şubat ayında bu festival ne yazık ki yok. Anımsanacaktır, birkaç ay önce !f’in kurucuları ve yöneticileri, !f’in isim hakkına sahip Mars Grup tarafından görevden alındıklarını duyurmuşlar ve sinemaseverler arasında şok etkisi yaratan bu haberin ardından Mars, !f’in “ruhunu ve temel felsefesini koruyarak aynı zamanda da festival içeriğini yenileyerek” bu yıl Mayıs ayında yapılacağını ifade ettiği bir açıklama yayınlamıştı.
Aslında yalnızca İstanbul’la sınırlı kalmayan, İstanbul’daki gösterimlerin ardından biraz daha dar kapsamlarda da olsa ülkenin diğer bazı kentlerinde de gösterimleri gerçekleşen !f, Türkiye’de sinemaseverler için çok önemli bir ihtiyacı karşılıyordu. Her ne kadar !f programındaki filmlerin her birinin gerçekten “bağımsız” film niteliğinde olduğu pek söylenemez olsa da, sinemalarda vizyona girmesi, hele ülkemizdeki malum koşullar altında beklenemeyecek olan çok sayıda sıra dışı filmi !f sayesinde beyaz perdelerde izleme olanağına kavuşuyorduk. !f seçkilerinde her zaman her şeyin içime sinmediği de bir gerçekti, örneğin uzunca bir süre “Arap Baharı” (!) filmlerine yoğun biçimde kucak açmaları, festival seçkisini yapanların tercihlerinin bir veçhesine dair çok şey sezdiriyordu. Buna karşın, yine de ortaya bir yekün çıkarılacaksa başka hiçbir şekilde sinema perdesinde izleme olanağı bulamayacağım, hatta bir bölümünden belki de pek haberdar olmayıp gündemime girmeyecek çok sayıda unutulmaz filmi !f sayesinde seyretmiş, seyredebilmiş olmaktan dolayı kendimi şanslı sayıyorum. Çok net biçimde şu söylenebilir ki !f son 10-15 yılda Türkiye’de sinemaseverlerin sinema kültürünün gelişmesine, ufkunun genişlemesine yadsınamayacak, azımsanamayacak katkılar yapmıştır. Kuşkusuz Istanbul Film Festivali için de benzer bir saptama yapılabilir ama seçkisinin omurgasını, dünyanın majör film festivallerindeki seçkilerin karması olarak oluşturan bu festivalden farklı olarak !f, daha ayrıksı filmlere ağırlık veriyordu ve bu açıdan özel bir yeri vardı. Bu özelliğiyle uyumlu biçimde ama özel olarak LGBTİ+ temalı filmlere tahsis ettiği bir dalının da olması !f’in ayrıksılığının önemli bir göstergesiydi. Nitekim bir dönem !f, sinema yazınındaki kimi İslamcılar’ın hedefi olmuş, açıkça iktidara jurnallenmiş, hedef gösterilmişti.
Mars’ı bu karara yönelten neydi, kamuoyu nezdinde meçhul. Farzımuhal özellikle LGBTİ+ temalı filmler mi “rahatsızlık” yaratmıştı ya da daha basitçe mali açıdan kar-zarar hesapları mı söz konusuydu gibi fikirler yürütmek, resmi açıklamaların ya da en azından güvenilir kulis bilgilerinin yokluğunda spekülasyondan öteye geçemez. Ama nedenini değilse de nasılını biliyoruz: !f ve Mars arasındaki ilişkinin ana sponsorluğun da ötesinde isim hakkı sahipliği niteliğinde olması. Bu haber kamuoyuna ilk yansıdığında bu köşede kısaca belirttiğim gibi !f’in akıbeti, sırtını büyük sermaye gruplarına dayayarak ilanihayet aykırı, sıra dışı olunabileceğine dair tasarımların sınırını ortaya koyuyor.
Bundan sonra ne olacak? !f’in ““ruhunu ve temel felsefesini” ne ölçüde “koruyarak” sürdürüleceğini, !f’in “ruhu ve temel felsefesinden” Mars’ın ne anladığını görmek için Mayıs’ı beklemek durumundayız, örneğin pek çok başka şeyin yanında, LGBTİ+ seçkisinin sürdürülüp sürdürülmeyeceği turnusol kağıtlarından biri olacak.
Öte yandan, Mars’ın açıklamasında yer alan, yerli bağımsız sinemacılara daha fazla yer ve destek verilmesi vaadinden ne kastedildiğini, bu vaadin ne ölçüde yerine getirileceğini de Mayıs’ta göreceğiz. Doğrusu, !f seçkilerinde yerli film azlığı önemli bir eksiklikti ama !f, kimi yan programları ile genç sinemacılara yok sayılamayacak bir destek de sağlıyordu (bu arada !f’teki yerli film azlığının bir sebebi de pek çok genç sinemacının para ödülü daha yüksek olan İstanbul Film Festivali’ni tercih etmesiydi!). Mars ve majör yapımcılar arasında geçtiğimiz ay yaşanan, Yılmaz Erdoğan’ın yeni filminin Mars üzerinden vizyona girmesiyle yumuşadığı ya da rafa kaldırıldığı izlenimini edinmiş olduğumuz ama söz konusu filmin henüz vizyondayken Netflix üzerinden de internette izlenmeye açıldığına dair taze ve beklenmedik gelişme ışığında dolaylı olarak yeniden anımsanan gerilimin, Mars’ın !f üzerinden yerli bağımsız sinemaya, “genç yeteneklere” destek verme vaadine nasıl yansıyacağı hep meçhul.
Ama bütün bunlar, Mars neden böyle yaptı, Mars bundan sonra ne yapacak sorularının can sıkıcı derecede fazlalığı, böylesi sorulara bel bağlanmayacak bambaşka bir paradigmaya, bambaşka pratiklere ihtiyacı duyumsatıyor, duyumsatmalı.