Hollywood’un son 15 yıldaki üçüncü Örümcek Adam filmleri serisinin ilk filmi Örümcek Adam: Eve Dönüş’ün (Spider-Man: Homecoming) ABD ile aynı anda vizyona girdiği dün ayrıca “ilk Kürt süper kahraman filmi” olarak anılan Genco da Başka Sinema zinciri üzerinden sınırlı ölçekte, üç büyük şehir ve Diyarbakır’da toplam yedi salonda gösterime girdi. Genco bu yılki Ankara Film Festivalinde Onur Ünlü’nün başkanlık yaptığı ana jüriden En İyi Film Ödülü’nü almıştı. Daha önceki iki filmi yalnızca festivallerde gösterilip vizyona giremeyen senarist-yönetmen-oyuncu Ali Kemal Çınar’ın bu yeni filminin şeytanın bacağını kırarak vizyona girebilmesinde bu ödül ile dikkat çekmiş olmasının payı olsa gerek; Çınar’ın önceki filmlerinin festival gösterimleri üzerinden küçük ama sadık bir hayran zümresi oluşmuştu zaten ama adını sinemasever kitlesi içinde daha yaygın biçimde duyurabilmesi Ankara’da ödül kazanması sayesinde oldu. Genco’daki absürd mizah yöneliminin Onur Ünlü sinemasına nispeten yakınlığı dolayısıyla Ankara’da en azından “jüri özel ödülü” gibi bir ödül alması bekleniyordu ama en büyük ödülü kazanması sansasyon yaratmıştı.
En baştan söylemek gerekirse, son derece düşük bütçeli bir film olan Genco aslında alışıldık tarzda bir “süper kahraman” filmi değil: evet, bazı “süper güçlere” sahip ve bu güçlerini kullanmaya giriştiğinde gerçek kimliğini gizlemeye dönük olarak maskeli bir kostüm giyen bir başkarakterin olduğu ama herhangi bir aksiyon sahnesi içermeyen, daha çok diyaloga dayalı bir film var karşımızda. “Süper kahraman” motifini çıkış noktası alıp buradan hareketle özgün bir ürün ortaya koymaya yönelen bir çalışmanın, aksiyon dolu mücadele içeren bir öykü anlatmasını beklemiyor ve arzu etmiyordum ama Genco’nun bir sinema filminden ziyade kameraya çekilmiş bir tiyatro oyununu andırdığını, koyu hayranlarını sinirlendirmek pahasına söylemeden edemeyeceğim. Üstelik süresinin önemli bir bölümünde koltuklarda oturan bilumum karakterlerin kendi aralarında konuşmalarını seyrettiğimiz filmin özellikle (Ali Kemal Çınar’ın bizzat canlandırdığı) Ali Kemal adlı, süper kahraman kimliği olarak ise Genco adını kullanan başkarakterinin, süper güçlerinin çok sınırlı olduğunu keşfettiği ve onları geliştirmeye çalışıp bir türlü başarılı olamadığı ilk yarısı bir hayli sündürülmüş. Genco esasen, Ali Kemal’e asgari düzeyde süper güç bahşetmiş olan uzaylının bu güçleri takviye etmeye girişirken ilave güçleri yanlışlıkla onun kapıcısına yönlendirmesiyle biraz ilginçleşiyor. Bu noktadan itibaren film nihayet, süper kahraman filmlerinin yüzeysel ve yavan bir parodik çeşitlemesinden, belirli bir derdi olan bir hicive dönüşüyor, her ne kadar bu hiciv de yine “sinema duygusu” olmayan, tiyatrovari bir anlatımla perdeye gelse de. Pek varlıklı olmasa da nispeten tuzu kuru bir orta sınıf mensubu olup “dürüstlüğü” dolayısıyla süper güce layık görülmüş ve dünyayı daha iyi bir yer haline dönüştürme niyetinde olduğu için süper gücü kendi şahsında toplama adına kapıcısının ilave süper gücü kendisine iade etmesini bekleyen Ali Kemal ile daha alt sınıfa mensup ve süper güç kazanmış olmaya piyango çıkmış muamelesi yapan kapıcı arasındaki sınıfsal çelişki gerçekten de iyi düşünülmüş ve iyi işlenmiş bir anlatı ekseni. Kürtçe çekilen ve Türkçe altyazılarla gösterilen Genco sonuçta tüm zaaflarına karşın Türkiye Kürt sineması içinde Kürt sorununa ilişkin temaların dışındaki sulara açılma bağlamında dikkate değer bir ürün.
Keman Öğretmeni
Genco bir yana, bu haftanın en seyredeğer filmi ise Mars grubunun üç büyük şehirde “sanat sinemasına” tahsis ettiği toplam beş salonunda gösterime giren Brezilya yapımı Keman Öğretmeni (Heliopolis / Tudo Que Aprendemos Juntos, 2015). Varoşlarda bir sosyal hizmet kurumu bünyesinde gençlere müzik dersleri vermeye başlayan bir keman virtüözünün deneyimlerini perdeye aktaran film, ilk başta (ve ayrıca finalinde) anaakım popüler sinema kalıplarında bir çalışma izlenimi verse de varoş yaşamını ve varoş gençlerinin çıkışsızlığını büyük bir sahicilikle ve acıtıcı biçimde yansıtması açısından kalburüstü bir film olarak farklılaşıyor; özellikle varoşlardaki isyan sahnesi, kısa süresine karşın, unutulacak gibi değil, hatta bu minvalde antolojilere girecek kalibrede.