Geçen ay yitirdiğimiz çok yönlü sinema yazarı Giovanni Scognamillo’yu, çoğumuz için yalnızca Giovanni veya hatta kısaca Gio’yu, bu Perşembe akşamı İtalyan Kültür Merkezi’nde Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) olarak düzenlediğimiz bir etkinlikte andık. Yaklaşık 200 kişinin katıldığı anmada Scognamillo’nun onursal üyesi olduğu SİYAD’ın yanısıra, her yıl “Gio Ödülleri” başlıklı ödüller dağıtan Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD); Levanten Kültür Mirası Vakfı ve Scognamillo’nun yayın kurulu üyeleri arasında yeraldığı Yeni Film dergisi temsilcileri ile Scognamillo’nun yakınları, torunu, tanıdıkları da konuştular, ayrıca Scognamillo’nun yaşamı ve çalışmaları hakkında bir video izlendi.
Ailesinin isteği doğrultusunda Scognamillo’nun vefatının tam 40’ıncı gününe denk getirdiğimiz bu anmada Scognamillo’ya dair iki gözlemi bir kez daha kollektif olarak teyit ettiğimizi söyleyebilirim. Birincisi, Scognamillo’nun yukarıda, en başta belirttiğim üzere bir sinema yazarı olarak çok yönlülüğü. Scognamillo her şeyden önce Türkiye sinema tarihinin öncü araştırmacılarındandı, onun gerek önde gelen yönetmenlerimiz hakkında, gerekse genel olarak sinema tarihimiz hakkında yıllar önce ve yıllar boyu yazdığı kitapları bu alandaki çalışmalar arasında müstesna yere sahipler, yıllarca başucu ve temel başvuru kaynağı vazifesi görmüşlerdir. Öte yandan Scognamillo’yu diğer az sayıdaki öncü sinema tarihçilerimizin neredeyse tamamından ayıran yönü, çalışmalarının kapsamının sinemanın yalnızca ‘sanat sineması’ mecrasıyla sınırlı olmamasıydı; Türkiye sinemasının erotik ve fantastik janrlardaki üretimi de onun çalışmalarının kapsamına, üstelik yalnızca dipnot veya laf arasında kısaca aşağılanıp geçilecek marazlar olarak değil, başlıbaşına kendinden menkul çalışma başlıkları olarak girmiş, bu janrlardaki üretimin kapsamlı “haritalarını”, Metin Demirhan’la ortak çalışmalarıyla o çıkarmıştı. Kamuoyunca yakından bilindiği ve hatta belki de son yıllarda Türkiye sinema tarihi araştırmalarına katkılarından bile daha fazla bilinir hale geldiği üzere, Scognamillo’nun fantastik mecralara ilgisi yalnızca fantastik sinema janrlarıyla da sınırlı değildi; o, fantastik denilince Türkiye’de akla ilk gelen ve akla ilk gelmeyi hakeden isimdi, örneğin vampir filmlerine ve edebiyatına özel ilgisi üzerinden kendisine yakıştırılan ve kendisinin de benimsediği “Beyoğlu Kontu” lakabının da gösterdiği üzere. Bu eğlenceli personanın keyfini çıkarmanın ötesinde, dünya fantastik edebiyatını Türkiyeli okuyuculara tanıtma, aktarma konusunda da Scognamillo’nun çok önemli rolü olmuştu bu alandaki kimi, özellikle yayınlandıkları ilk yıllarda Türkiye açısından başucu kitabı niteliği taşıyan çalışmalarıyla. Uzun lafın kısası, Scognamillo hakkında FABİSAD’dan SİYAD’a geniş kesimlerin söyleyecek sözleri, ona borçları vardı.
Ancak Perşembe akşamı Scognamillo hakkında kolektif olarak teyit ettiğimiz tek gözlem bu değildi. Evet, onun kapısının herkese açık oluşu, paylaşımcılığı, gençlere el vermesi, destek vermesi de çokça konuşuldu ama aslında bunlar da Scognamillo’yu, Giovanni’yi, Gio’yu şahsen tanıma şansına erişmiş olan hepimizin her fırsatta söylediği, yazdığı özellikleriydi onun. Perşembe akşamı, onun bu özelliklerinin ötesinde, daha doğrusu tam da bu özelliklerinin altında yatan, bu özelliklerini belirleyen bir diğer, temel insani özelliğinin bizleri orada biraraya getirmiş olduğunu duyumsadık: tanıdığımız Gio, “iyi bir insandı”. Nazikti. Zarifti. Nüktedandı. Kompleksizdi. Kibirsizdi. Onun çocuğu, torunu yaşında olsanız da size tepeden bakmazdı. Hele bir de kabalığın, küstahlığın, cehaletin, kibirin, nobranlığın, aşağılık kompleksi kaynaklı bilumum diğer melanetin giderek yaygınlaştığı, hatta prim yapıp reyting, alkış ve oy getirdiği, televizyon ekranlarından metrobüs içlerine kadar bizi taciz ettiği günümüzde bizden büyük ama bize büyüklük taslamayan bir “büyüğümüz” olarak onun kaybının büyüklüğünün nasıl içimizi acıttığını tarif edebilmemiz çok zor.