Hollywood'un yaratıcılık krizinin emaresi

Enflasyona uyarlanmış rakamlarla tüm zamanların gişede en çok iş yapan 100 Hollywood filmi içinde sekiz adet çizgi roman mecrası menşeili süper kahraman filmi var, üstelik bunların altısı son 15 yılın ürünleri. Yani süper kahraman filmleri son dönemde Hollywood’un en önemli gelir kaynakları arasında yeralıyor. Amerikan çizgi romanlarının en kadim iki süper kahramanını sinema tarihinde ilk kez (*) bir araya getiren Batman v Superman: Adaletin Şafağı (Batman v Superman: Dawn of Justice); yoğun bir tanıtım kampanyasının ardından dün ABD ile aynı anda 354 salonda ülkemizde de vizyona girdi; Batman v Superman’in süresi iki buçuk saat olduğundan bir güne normalden daha az sayıda seans sığacağı için film pek çok sinemada birden fazla salonda aynı anda oynuyor. ABD’de vizyona girmeden önce satışa sunulan biletlerine rağbetin son derece yüksek olmasından hareketle sinema piyasası analistleri oldukça iyimser tahminlerde bulunuyorlar filmin muhtemel gişe hasılatına dair. Ancak çıplak gerçek şu ki Batman v Superman aslında son yılların en vasat süper kahraman filmlerinden biri ve şayet ilk haftasının ötesinde de izleyicilerden hakikaten muazzam ilgi görürse bu, tanıtım ve dağıtım mekanizmalarının ezici gücüne ve/veya açıkçası genel izleyici kitlesinin beğeni ölçütünün popüler sinema kalıpları içindeki deformasyonuna tanıklık etmiş olacak. Yanlış anlaşılmasın, Batman v Superman’in yerden yere vurulması gereken bir film olduğunu iddia ediyor değilim ama bu kadar kof bir filmin kofluğuyla orantısız biçimde rağbet görmesi ihtimalinin ne anlama geleceğini sorgulamaya çalışıyorum.

Süper kahraman çizgi romanları menşeili filmler tabii ki birer Yurttaş Kane değildirler ama Tim Burton gibi sıradışı bir auteurün imzasını taşıyan ve damgasını vurduğu ilk Batman filmleri, hatta eşcinsel yönetmen Joel Schumacher’in camp bir estetik yedirdiği sonraki Batman filmleri ve tabii Sam Raimi’nin elinden çıkan olağanüstü ilk Spider-Man üçlemesi şimdiden o kadar uzak geçmişte mi kaldı ki “bizim zamanımızda...” demenin zamanı geldi artık? Hatta Christopher Nolan’ın Batman üçlemesi dahi son filmdeki apaçık karşı-devrimci anlatısıyla iyice açığa çıkan Yeni Sağ yönelimiyle beraber “iyi yapılmış” filmlerdi. Batman v Superman ise ne Burton ve Schumacher’in filmleri gibi kendine özgü bir estetiğe sahip, ne Raimi’nin filmleri gibi insana dair ve de insancıl öyküleri fantastik çerçevede ustaca anlatan bir çalışma; öte yandan sosyal adalet arayışını öcüleştirmeye çalışan Nolan’ın son filmi gibi ideolojik açıdan hasmane bir yapıda bile değil; yani ne övgüyü, ne de ideolojik teşhiri haketmiyor.

Batman v Superman’de Superman’ın insan-üstü, neredeyse tanrısal güçlerinin her ne kadar iyiliğin safında kullanılsa da denetim-dışı olduğu için endişe verici olup olmadığı sözümona ‘sorgulanıyor’ ama burada okunduğunda kulağa hoş gelen bu ‘sorgulama’ organik biçimde filmin anlatısına yedirilemiyor ve de daha vahimi hiçbir yere varmıyor. Başlangıçta esas kendisi de insan haklarını iplemeyen kendinden menkul bir cezalandırıcı konumunda olduğu gösterilen Batman’ın niye Superman’e bu kadar taktığı ve Superman’e olan tavırları dahil davranışlarının ardında yatan motivasyonlar doyurucu, ikna edici biçimde anlaşılamıyor. Belki ulvi gerekçeler ötesinde Batman’ın Superman’e takmasının aslen haset duygusundan kaynaklandığı imlense çok daha ilginç bir anlatı ve seyredeğer bir film karşımıza çıkardı ama bu film o film değil. Öte yandan Batman v Superman’in kötü adamı da karizmatik ve/veya trajik bir anti-kahraman değil (oysa ki en iyi çizgi roman uyarlamaları hep kötü adamları ile belleklerde yeretmiştir!) son derece itici bir yeniyetme işadamı tiplemesi ve sanırım Batman v Superman’in en büyük zaafı, diğer bütün zaaflarının üstünü bir çırpıda örtebilecek bir sihirli anahtardan yoksunluğu burada yatıyor.

Aslında Batman v Superman’de filmin tüm zaaflarının üstünü örtme potansiyeline sahip ama bu potansiyeli değerlendirilmeyen bir sihirli anahtar var: filmin fragmanında varlığı kısaca müjdelenmiş olan ama filmin kendisinde de iki buçuk saatin ancak son yarım saatinde perdede arzı endam eden kadın süper kahraman Wonder Woman. Birkaç hafta evvel bu köşede Annemin Yarası’nı eleştirirken “Türkiye sinemasının, ‘erkeklik hallerinden’ ziyade ‘kadın’ odaklı olmaya yöneldikçe daha iyi işler çıkaracağına olan inancım Annemin Yarası’nın bu kaçırılmış fırsat özelliği ile iyice pekişti” diye yazmıştım. Batman v Superman, aynı şeyi süper kahraman filmleri için de düşündürttü...

 

(*) Bu minvalde tuhaf bir anektod için bkz: http://sinematikyesilcam.com/2016/03/batman-ve-superman-ilk-film-afisi/