2015 yılı şu ana dek vizyona giren yerli filmler üzerinden değerlendirildiğinde Türkiye sineması açısından oldukça sönük bir yıl olarak görünüyordu. Ancak dün (Cuma) sona eren ve yarışma sonuçları bugün açıklanan Adana Altın Koza Film Festivali’nin ‘Ulusal Yarışma’ bölümünde ilk kez seyirci karşısına çıkan filmlerin çoğu bu karamsar havayı bir ölçüde dağıtacak nitelikteler.
Altı film ile kadın yönetmenlerin önemli bir ağırlığının olduğu bu yılki ulusal yarışmada bu satırların yazarının da dahil olduğu Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisi olarak en iyi film seçtiğimiz Ana Yurdu, daha önce kısa filmleriyle adını duyurmuş olan Senem Tüzen’in ilk uzun metraj çalışması. Dünya prömiyerini bu ay başında Venedik Film Festivali’nin Uluslararası Eleştirmenler Haftası bölümünde yapmış olan Ana Yurdu, Deniz Akçay Katıksız’ın yetişkin yaşlara çoktan gelmiş kızına hayatı zindan eden bir anne figürünü içeren Köksüz (2013) adlı filminin açtığı yoldan giden ama patolojik anne-kız ilişkisini daha makro ölçekteki bir toplumsal bağlamla, dinsel referansların da öne çıktığı muhafazakar kültürel dokuyla yoğun biçimde ilişkilendiren bir çalışma.
Çiğdem Sezgin imzalı Kasap Havası da evlatlarının canını bezdiren anne figürleri içeriyor ancak 126 dakikalık bu film son derece başarılı bir sinema diline sahip olan ilk bir saatinin ardından şaşırtıcı biçimde her açıdan mütasyona, açıkçası deformasyona uğrayarak ciddiye alınamayacak bir düzeye düşüyor. Ana Yurdu ile birlikte Altın Koza’nın en çarpıcı filmi ise babası tarafından sürekli yüzüstü bırakılan genç bir kadın emekçinin öyküsünü perdeye getiren Nefesim Kesilene Kadar. Belgeselci kimliğiyle tanınan Emine Emel Balcı’nın ilk kurmaca uzun metrajı olan Nefesim Kesilene Kadar, başkarakterinin yaşadığı sorunları ve sıkışmışlığını izleyiciye acıtıcı derecede hissettirmesiyle övgüye değer olsa da, emekçiler arası ilişkilerin “kurtlar sofrası” olarak kabullenilmesine kapı açan yönelimi ile de sorunlu bir film. Ahu Öztürk’ün uzun metraj çalışması Toz Bezi ise zaman zaman tökezleyen anlatımına karşın temizlikçi kadınların yaşamını kaydadeğer bir sahicilik hissi yaratarak perdeye aktarıyor ve sınıfsal ‘duruşu’ itibariyle net bir film. Bu arada Ana Yurdu’nun da, Nefesim Kesilene Kadar’ın da, Toz Bezi’nin de etkileyiciliğinde başrollerdeki Esra Bilgin Bezen, Esme Madra ve Asiye Dinçsoy’un performanslarının büyük payları olduğunu kaydetmek gerek.
Bu yılki Altın Koza’nın dikkat çekici ve belleklerde kalıcı bir diğer filmi ise Çağıl Nurhak Aydoğdu’nun ilk yönetmenlik denemesi olan Yar1m. Zeka özürlü genç bir erkekle evlendirilen çocuk yaşlardaki genç bir kadının öyküsünü aktaran Yar1m çok sıradışı bir ‘çocuk gelin’ öyküsü çünkü zaman içinde bu “karı-koca” arasında gerçekten de insani bir ilişkinin filizlenmesini ve yetişkin aile bireylerinin bazıları arasında bu duruma karşı gelişen hasedi perdeye getiriyor. Yar1m’ın diğer filmler içinde öne çıkmasına set vuran özelliği ise son derece konvansiyonel, hatta adeta kitsch nitelikli müzik kullanımının filmin düzeyini düşürmesi.
Abluka ve Kar Korsanları
Hem son yılların en övgüye değer yerli filmlerinden Tepenin Ardı’nın (2012) yönetmeni Emin Alper’in yeni filmi olması, hem de üstelik Venedik Film Festivali’nden özel ödülle dönmüş olması dolayısıyla Altın Koza’nın en merakla beklenen filmi olup gösterimlerinde izdiham yaşanan (ve ana jüriden büyük ödülü kazanan) Abluka ise ‘yapım kalitesi’ açısından festivalin açık ara en ‘iyi yapılmış’ filmi olmasına karşın siyasi açıdan ‘flu’ olmakla malul bir film. Sinema sanatı içinde siyasi açıdan netlik her koşulda olmazsa olmaz olmayabilir belki ancak bombalı saldırıların yaşandığı bir kentte polisin ablukası altındaki varoşlarda geçen bir öyküde siyasi fluluk özellikle rahatsız edici oluyor. Bazı arkaplanlar, üzerine her istediğinizi nakşedeceğiniz boş tuvaller değildir. Öte yandan 12 Eylül döneminde Kars’ta geçen Kar Korsanları ise atık kömür toplayan bir grup çocuğun gözünden askeri diktatörlük koşullarını başarıyla yansıtan alçakgönüllü bir çalışma olarak gönlümüzü ama yalnızca gönlümüzü değil beğenimizi de kazandı. Faruk Hacıhafızoğlu bu ilk filminde iddiası sınırlı ama iddiasını defosuz biçimde yerine getiren bir çalışmaya imza atmış.
Bu yılki Altın Koza’da çok farklı nitelikte kaydadeğer bir film ise bir gemide mahsur kalan altı gemici arasındaki ilişkileri giderek bir gerilim filmine dönüşecek tarzda perdeye getiren Sarmaşık’tı. Sonuçta Altın Koza, ‘kadın filmleriyle’, emekçi filmleriyle, politik filmleriyle ve janr sinemasına yakın filmleriyle Türkiye sineması için ‘umut vaat eden’ bir panorama sunmuş oldu.