Kerr: Lynch filmlerini çağrıştırırken toplumsal ile bağını da kuran bir Pirselimoğlu filmi
Aynı zamanda yazar olan yönetmen-senarist Pirselimoğlu’nun, kendisinin aynı adlı bir romanından uyarladığı Kerr, David Lynch başyapıtlarından Kayıp Otoban (Lost Highway, 1997) başta olmak üzere pek çok Lynch filminde olduğu gibi muammaların finalde net biçimde çözüme kavuşmasını bekleyenleri tatmin etmeyecek bir film.
Tayfun Pirselimoğlu’na Antalya ve İstanbul film festivallerinde En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran ve Türkiye’nin Oscar adayı seçilen Kerr, geçtiğimiz aylarda sinemalarda vizyona girdikten sonra geçen hafta sonu çevrimiçi platform MUBİ’de de izlenmeye açıldı.
Kerr, babasının ölümü üzerine cenaze töreni için geldiği kasabadan ayrılmak üzereyken bir cinayete tanık olan Can adlı genç bir erkeğin kimliğine polis tarafından el konulup kasabayı terk etmesine izin verilmemesi ile açılıyor. Kasaba halkının absürt davranışlarından evlerde, sokaklarda nereye açıldığı belli olmayan tuhaf tünellerin varlığına kadar bir dizi anlaşılmaz, hatta tekinsiz durum karşısında bu zoraki kalış Can için iyice dayanılmaz bir hal alsa da kasabada kuduz köpeklerin kol gezdiği gerekçesiyle karantina da ilan edilince genç adam iyice kıstırılmış bir duruma düşüyor. Derken Can, yakında polis tarafından tutuklanacağına dair bir duyum alıyor…
Son derece kapalı bir anlatıma sahip olan Kerr’in anahtarı, Can’ın eşinden üç yıl önce ayrılmış olduğu, Can’ın babasına bakıcılık yapmış ve öldürülen adamın eşi olan kadının ise üç yıl önce kocası tarafından terk edilmiş olduğu bilgilerinin filmin başlarında izleyiciye ayrı ayrı verilmesi olsa gerek.
Aynı zamanda yazar olan yönetmen-senarist Pirselimoğlu’nun, kendisinin aynı adlı bir romanından uyarladığı Kerr, David Lynch başyapıtlarından Kayıp Otoban (Lost Highway, 1997) başta olmak üzere pek çok Lynch filminde olduğu gibi muammaların finalde net biçimde çözüme kavuşmasını bekleyenleri tatmin etmeyecek bir film. Kapalı anlatımı, muammayı çözümleme çabasını ‘meşakkatli’ bir süreç olarak izleyiciye ihale etmesi bir yana, Kerr’de Lynch filmlerindekine benzer bir ambiyansa sahip bir gece kulubü sahnesi dahil söz konusu Lynch filmlerini çağrıştıran, anımsatan, hatta Lynch’e saygı-selam gönderme hissi yaratan başka doneler de var (bu arada kapanış jeneriğinde “saksafon: David Lynch” ibaresini görüyoruz!).
Ancak Kerr’in Kayıp Otoban ve benzerlerinden ayrıldığı nokta, baş karakter üzerinden birey düzeyindeki çapraşık sorunsalı, arka plan olarak toplumsal düzlem ile birikte ele alışı. Can’ın çıkışsızlık hissi, yalnızca muhtemelen kendi meçhul hikayesinin yansıması değil, içinde bulunduğumuz dönemde ülkemizin ve hatta dünyamızın aldığı hal ile, bu hali algılamakta, kabullenmekte zorlanmak ile de sahici biçimde bağlantılı.
Hülasa, Kerr’in çevrimiçi mecrada izlenmeye açılmış olması bu sıra dışı filmi vizyondeyken kaçırmış olanlar için artık bu kez kaçırılmaması gereken bir fırsat.