Her ne kadar bu yılki Adana Altın Koza Film Festivali’nin yarışma bölümünde izleyici karşısına çıkan filmlerin tamamına yakını son derece kalburüstü ürünler olsa da bu yıl şu ana dek sinemalarda vizyona giren 108 yerli film içinde zaman ayırıp izlemeye değer olanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor ve Ethem Sarısülük hakkındaki uzun metraj belgesel Haziran Yangını’nı ayrı tutarsak, hiç biri “muhakkak izlenmeli” nitelemesini hak edecek düzeyde değildi. Dün (Cuma) gösterime giren Takım: Mahalle Aşkına da gerçi dört dörtlük bir film sayılmaz ancak popüler sinema mecrasında bu yıl şu ana dek vizyona çıkan en dikkate değer yerli film ve hatta yerli “sanat sineması” mecrasındaki çoraklığı da hesaba katarsak an itibariyle yılın en “iyi” yerli filmi olduğu söylenebilir.
2009’da 40 adlı filmiyle Altın Portakal’da Genç Yetenek Özel Ödülü’nü kazanmış olan Emre Şahin’in yönettiği ve senaryosunu İnan Temelkuran’la ortaklaşa yazdığı Takım: Mahalle Aşkına basitçe bir futbol filmi değil, kentsel dönüşüme karşı naif bir direniş öyküsü perdeye getiren ‘halkçı’ bir film. Muhalif siyasi bir duyarlılığı popüler sinema kalıpları içinde yansıtan filmler günümüz Türkiye sinemasında mumla aranır haldeler. Gülen cemaati ve AKP yandaşları kendi siyasetleri doğrultusunda popüler sinema ürünleri ortaya koymaya ısrarla çabalıyorlar. Gülenciler’in filmleri en azından yapım kalitesi açısından nispeten eli yüzü düzgün ürünlerken AKP’ciler ise sinemada şimdiye dek sürekli rezil rüsva olmaktan kurtulamadılar. Her iki cenahın kendi ajandaları doğrultusundaki propaganda filmleri bir yana İslamcı duyarlılıkların en fazla kendini gösterdiği mecra yerli korku filmleri, hatta artık İslami bir sinemanın esas itibariyle korku janrı üzerinden peydahlanmış olduğunu saptamak gerek.
Takım: Mahalle Aşkına ise rant uğruna büyük sermaye sahipleri tarafından dayatılan kentsel dönüşüm sürecinde yaşam alanlarından kovulmak tehdidiyle karşı karşıya kalan ‘arka mahallelileri’ perdeye taşıyarak günümüzün en aktif toplumsal muhalefet fay hatlarından birini popüler sinema çerçevesindeki bir anlatı ile yansıtıyor: Bir halı saha işleten bir aile, yöredeki tüm arazileri ele geçirerek herşeyi yıkıp yeniden imar etmeye kararlı bir inşaat/müteahhitlik firması tarafından arazilerini satması için tehdit edilmektedir. Üstüne üstlük sözkonusu aile birikmiş ve vadesi gelmiş borçlarının yükü altında ezilmekteyken. Bir yandan mafya ile, bir yandan borçlarla cebelleşen iki kardeş, ödüllü bir amatör futbol turnuvasına katılmak için bir mahalle takımı kurmaya girişirler. Kentsel dönüşümün dayatmalarının öykünün arkaplanını ve bu dönüşüme karşı direnişin öykünün temel eksenlerinden birini oluşturduğu Takım: Mahalle Aşkına ayrıca Türkiye’ye dair kimi diğer göndermeleri de zaman zaman adeta laf arasında ve mizahi bir dille izleyiciye sunuyor, örneğin yeni kurulan mahalle takımındaki Kürt bir işçi gencin, bir diğer takım arkadaşının takımlarının kuruluşunu bu ülkenin kuruluşuna benzeterek her iki vakada da kimseye ayrımclık yapılmadığını söylemesine itiraz etmesi gibi.
Takım: Mahalle Aşkına’nın en dokunaklı ve en takdir edilesi sahnesi ise halı saha mafya tarafından kundakladığında mahalle halkının sahayı onarmak için gönüllü olarak elbirliği edişini perdeye getirdiği an. Ancak Takım: Mahalle Aşkına tüm olumlu özelliklerine ve günümüz yerli sinemasında kurak bir çölde minik bir pınar gibi boy göstermesine karşın kimi eksiklikleri ve zaafları da olan bir film. Biçimsel olarak baktığımızda kadrosunda Pascal Nouma’ya yer vermesine karşın futbol sekanslarının tatmin edicilikten son derece uzak bir biçimde çekilmiş olması büyük bir handikap. Anlatının siyasi yönünü biraz yakından kurcaladığımızda ise kentsel dönüşüme direnişin bir futbol turnuvasında ödül kazanıp mali açıdan belini doğrultmayla ilişkilendirilmesi en hafif ifadeyle sorunlu bir yaklaşım.