Morbius: Eşcinselliğe dair alt metni var gibi duran bir vampir filmi
Doğaüstü klasik vampirlerden farkını vurgulamak için olsa gerek “yaşayan vampir” olarak lanse edilen Morbius, seksi bir uzaylı vampir olan Vampirella’dan farklı olarak erotizmden arındırılmış ana-akım bir çizgi roman tiplemesiydi ama insanlara zarar vermemek için vampir kimliğini kontrol altında tutmaya çalışan iyi kalpli Vampirella ile yine de benzer minvaldeydi.
Bir halk inanışı, folklorik bir öğe olarak vampirlik, 18. yüzyılda Doğu Avrupa’da, özellikle Sırbistan’da yaygınlaşmış; oradan Batı Avrupa’ya transfer olduğunda ise bir yandan romantik edebiyat, diğer yandan korku edebiyatı mecralarında boy göstererek edebi bir motif halini almış ve nihayet 20. yüzyılda sinema üzerinden küreselleşerek popüler kültürün demirbaşlarından biri olmuştu.
En kanonik örneği Dracula olan klasik vampir anlatıları genellikle bastırılmış cinsel güdülerin, özellikle kadın cinselliğinin açığa çıkışının metaforik temsilleri olarak görülebilir. Özellikle Dracula, Viktoryen değerlere aykırı davranışlar, talepler sergilemeye başlayan kadınların bu kendilerinden beklenmedik, onlara ‘yakışmayan’, ‘fıtratlarına aykırı’ yönelimlerinin, ‘çizgiyi aşmaya’ başlamalarının sorumlusu olarak topluma yabancı, dışsal bir katalizatör, bir baştan çıkarıcı tasavvuru, egemen değerlerin sarsılmasının topluma içsel dinamiklerden kaynaklandığını yadsıyabilmek için dışsal bir günah keçisi inşasıdır.
1960’lara geldiğimizde ise bazı örneklerde vampire yüklenen anlamlar köklü biçimde değişmeye başlar; en başta, vampirin mutlak kötücül bir figür, anlatıların ‘kötü karakteri’ olarak betimlenmesi yerine karikatürize biçimde de olsa kendi iç çelişkileri olan baş karakter konumuna yükselmesi söz konusu olur ki bu bağlamda popülerleşen ilk örnek çizgi roman mecrasındaki Vampirella’dır.
ABD’yle eş zamanlı olarak dün (Cuma) ülkemizde de vizyona giren Morbius filminin baş karakteri olan aynı adlı vampir, Amerikan çizgi roman endüstrisinin majörlerinden Marvel bünyesinde, bir başka yayınevi tarafından yaratılmış olan Vampirella’dan iki yıl sonra, 1971’de yaratılmış olan bir tipleme. Morbius başlangıçta The Amazing Spider-Man dergisindeki çizgi romanlarda Örümcek Adam’ın savaştığı canavarlardan biri olarak peyda olup kısa sürede Marvel’in doğrudan korku janrındaki kısa ömürlü Vampire Tales dergisinde baş karakter olduğu solo serüvenlerine kavuşsa da Örümcek Adam’ın karşısına çıktığı ilk serüveninden (*) itibaren trajik bir karakterdi: Ölümcül bir kan hastalığına tedavi bulmak için vampir yarasaların kanından geliştirdiği bir serumun yan etkisi olarak vampir özellikleri kazanan (**) ama kontrol altında tutamadığı vampir kimliğinden ızdırap duyan bir anti-kahraman. Doğaüstü klasik vampirlerden farkını vurgulamak için olsa gerek “yaşayan vampir” olarak lanse edilen Morbius, seksi bir uzaylı vampir olan Vampirella’dan farklı olarak erotizmden arındırılmış ana-akım bir çizgi roman tiplemesiydi ama insanlara zarar vermemek için vampir kimliğini kontrol altında tutmaya çalışan iyi kalpli Vampirella ile yine de benzer minvaldeydi.
2019-2020’de çekilmiş olmasına karşın pandemi dolayısıyla vizyonu ertelenerek bir hayli rötarlı biçimde izleyici karşısına çıkabilen Morbius filmi, Dr. Morbius’un vampirleşme sürecini kaynak çizgi romana belli ölçüde sadık kalarak perdeye getiriyor, örneğin geri döndürülemez sonuçları olacak deney yine açık denizlerdeki bir gemide gerçekleşiyor. Morbius çizgi roman mecrasında ilk olarak oyuncu Jack Palance’ın siması model olarak alınarak resmedilmişken beyaz perdede Jared Leto tarafından canlandırılması tercih edilmiş. Ancak filmde Morbius’un vampire dönüştüğü sahnelerde dijital özel efektlerle üretilmiş canavar siması, çizgi romanlardaki muadiline bir hayli benzetilmiş. Filmin kaynak çizgi romanlardan önemli bir farkı, çizgi roman mecrasındaki Morbius, vampir kimliği altındayken en yakın bir dostu dahil masumları da kendine kurban ederken filmdeki Morbius’un dehşetinin kurbanlarının yalnızca bir takım kötü adamlar olmaları; yani Morbius’un Dr. Jekyll-Mr. Hyde ikiliğindeki Mr. Hyde-vari özelliği filmde bir hayli törpülenmiş. Bu arada zaten kanımca filmin en büyük handikaplarından biri, (17 yerine) yalnızca “13 yaşından küçüklere uygun değil” yaş sınırlandırması kalıplarına uyma uğruna olsa gerek, bir vampir filminden beklenecek dehşet dozunun düşük tutulmuş olması. Yoksa anlatının son derece öngörülebilir biçimde ilerlemesi gibi diğer göze çarpan zaaflar, majör bir stüdyo yapımı olsa da aslen B-tipi sayılabilecek bir film için düşük beklentiler çerçevesinde kabul edilebilir nitelikte.
Morbius’un ilginç bir özelliği ise, “öküz altında” buzağı arayarak baktığımızda sanki erkek eşcinselliğine ilişkin bir alt metin de içeriyor olabileceği. Morbius’un senaryosunun kaynak çizgi romana getirdiği en büyük yenilik, Dr. Morbius’un çocukluk arkadaşı olan (ve Matt Smith tarafından başarıyla canlandırılan) Milo takma adlı yan karakter. Milo da Morbius’la aynı nadir kan hastalığına yakalanmış durumda, çocuklukları aynı klinikte, yan yana yataklarda geçiyor; daha sonra Morbius eğitim görmek üzere klinikten ayrılıyor. Yıllar sonra Morbius bu ölümcül kan hastalığını vampirleşme pahasına tedavi eden serumu bulduğunda Milo bir vampir olarak yaşayacak olmayı umursamadan söz konusu serumu, Morbius’un rızası hilafına elde ediyor ve Morbius’la karşı karşıya geliyor. Anlatının açık yüzeyinde iki karakter arasındaki çelişki, Morbius’un vampirleşmeyi kabullenmemesi üzerinden şekilleniyor. Ancak - öküz altındaki buzağıya burada geliyoruz – Milo’nun, Morbius’a “ne olduğunu kabullen!” diye haykırırken, anlatının açık yüzeyinde kastettiği vampir kimliği olsa da bu haykırışı, Milo’nun daha önce Morbius’un kadın asistanıyla çok fazla zaman geçirip kendisini ihmal ettiğinden yakınarak söz konusu asistanla aralarında romantik bir ilişki olup olmadığına dair Morbius’un ağzını yoklamasının adeta ikinci plana itilmenin kıskançlığındaki platonik bir aşığın tavırlarını çağrıştırması ile beraber düşündüğünüzde “ne olduğunu kabullen!” haykırışına bambaşka bir anlam yüklemek de sanki olanaklı oluyor, keza Milo’nun yine Morbius’a “senin için yalnızca ben varım!” haykırışına da; hele Milo’nun bir başka doktora “önce bana acıyordunuz, şimdi benden iğreniyorsunuz” sitemini de anımsayınca… Bütün bunlar vampirlik ekseninde işlese de hepsini beraber düşündüğümüzde bir başka büyük resim net biçimde değil ama adeta bir pentimento gibi kendini belli ediyor sanki.
(*) Bu serüven ülkemizde Bilka Yayınları’nın çıkardığı Örümcek Adam dergisinin Ağustos 1992 tarihli 145. sayısında yayınlanmıştı (Morbius’un Türkiye’de ilk kez okuyucu karşısına çıkışı ise Vampire Tales’daki solo serüvenlerinin bazılarının 1976-1977’de Mehmet K. Benli’nin yayınladığı haftalık Vampirella dergisinin bazı sayılarında ikincil çizgi roman olarak yer alması ile olmuştu).
(**) Bu açıdan Morbius’ın kısmi bir esin kaynağı, yine vampir yarasaların kanından ilaç niyetine üretilmiş bir hapın etkisiyle vampire dönüşen bir doktorun öyküsünü içeren The Vampire (1957) adlı film olabilir.