Okul Tıraşı’nda gerçeğin görünen, söylenen ve örtülü kalan katmanları

“O gece” yaşananın aslında (iki çocuğun kendi aralarında) bir buluğ çağı eşcinsel deneyimi olma ihtimaline yönelik çok daha belirsiz emareler de mi benzer bir senaryo trüğü ya da esas örtülü gerçek bu mu?

Kaya Özkaracalar

Geçen yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu ödüllerini kazanarak öne çıkan Okul Tıraşı dün (Cuma) sinemalarda vizyona girdi. Doğu Anadolu’nun ücra bir yöresindeki bir yatılı ilköğretim okulunda bir öğrencinin hastalanması üzerine gelişen olayları konu alan Okul Tıraşı, Berlin Uluslararası Film Festivali’nin Panorama bölümünde de Film Eleştirmenleri Uluslararası Federasyonu’nun (FIPRESCI) ödülünü kazanmıştı.

Gülistan Acet’le ortaklaşa yazdığı senaryodan Ferit Karahan’ın yönettiği (*) Okul Tıraşı, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin İtalyan Yeni Gerçekçi filmlerinin geleneğine yakışır biçimde yalın bir öyküyü, büyük bir sahicilik hissiyle yansıtan bir film. Bir dizi insan portresinin gerçekçi biçimde perdeye gelmesinde başarılı oyunculuk performansları ve başarılı bir oyunculuk yönetiminin yanı sıra senaryoda bu karakterlerin karikatürizasyona yer vermeyecek şekilde betimlenmiş olmasının belirleyici payı var.

Görüntü yönetiminde, film karesinin orijinal formatı olup (daha doğrusu, orijinal formatına küsuratlar dışında çok yakın olup) sinema tarihinin takriben ilk yarım yüzyılında başat biçimde kullanılmış olan 4:3 oranlı kadrajın kullanılması da Okul Tıraşı’nın gösterişçilikten uzak bir görsellik sunmasına hizmet ediyor.

Eğitim sisteminin Kürtlerin asimilasyonunda taşıdığı işleve değinme olarak görülebilecek bir-iki sahne dikkat çekici olsa da Okul Tıraşı’nın anlatısının ekseni yatılı okulu, baskıcı bir ortamın, daha evrensel demeyelim ama daha genel özelliklerini yansıtan bir mikro kozmos olarak sunmaya yönelik.

Öte yandan Okul Tıraşı’nın en başarılı yönü, merak duygusunu diri tutan, giderek ivmelendiren, hatta ikinci yarısında polisiye tadı veren hikâye kurgusunda, anlatımında. Film boyunca izleyicinin, hastalanan öğrencinin gerekli tedaviye erişiminin sağlanıp sağlanamayacağı konusunda endişe duyarken aynı zamanda söz konusu öğrencinin hastalanmadan önceki gece neler yaşandığının ortaya çıkarılması çabası içinde bir dizi ters köşeye yatırılması gerçekleşiyor. Bu bağlamda bariz ihmal ve sorumsuzluk donelerinin yanı sıra bir noktada cinsel taciz kuşkusu da baş gösteriyor, finalde ise beklenmedik ve öngörülmedik bir açıklama ile karşılaşıyoruz.

Ancak kendi adıma, filmde sunulan nihai açıklamanın, daha doğrusu hastalanan çocuğun yakın arkadaşının nihayet yetkililere işin aslı olarak sunduğu ve sonuçta işin aslı olarak kabullenilen, izleyicilerin de ikna olması beklenen açıklamanın dahi “o gece” iki çocuk arasında yaşananları tam olarak yansıttığından emin değilim; filmin anlatısında hala örtülü bir katmanın daha kaldığından kuşkuluyum. Evet, okuldaki sorumlulardan birinin cinsel taciz faili olması olasılığı izleyiciyi ve diğer sorumluları ters köşeye yatırmaya yönelik başarılı bir senaryo kavşağı ama “o gece” yaşananın aslında (iki çocuğun kendi aralarında) bir buluğ çağı eşcinsel deneyimi olma ihtimaline yönelik çok daha belirsiz emareler de mi benzer bir senaryo trüğü ya da esas örtülü gerçek bu mu?

(*) İleri TV’deki Ters Açı programımızda Tilbe Akan’la birlikte, Acet ve Karahan ile yaptığımız söyleşi için bkz: https://www.youtube.com/watch?v=NwM3ltIAN9Q