9 Ekim 1967’de, Bolivya'da, CIA destekli bir operasyonla öldürülen “El Che”, bugün ölümsüzlüğünün 93. yılında!
Ernesto "Che" Guevara Lynch, yarım yüzyılı aşan Küba Devrimi’nin hala en önemli simgesi. Che, sadece Küba Devrimi ile değil, fikirleri ve eylemleri ile hala o kadar güçlü ve güncel ki, dünyadaki bütün antiemperyalist, antikapitalist, ilerici, devrimci hareketlerin capcanlı yaşayan biricik simgesi, esin kaynağı ve öznesi durumunda.
Che, yaşadığı dönemin koşullarında sömürenlerin ve egemen güçlerin kabusu, bağımsızlık savaşı veren ulusların da destekçisi olmuştu. Günümüzde de olanca hızıyla süren sömürü savaşlarında, antiemperyalist gösterilerde, ezilenlerin ellerinde, devrimcilerin yüreklerinde, dünyanın istisnasız her köşesinde onu görmek mümkün.
Che, Birleşmiş Milletler’de, Küba Devrimi’nden sonra bir süre, Küba Devleti’nin temsilciliğini yaptı. Buradaki konuşmalarında, ABD’nin Latin Amerika’da, CIA üzerinden yaptığı çalışmaları, özellikle de Domuzlar Körfezi çıkartmasındaki CIA desteğini örnekleriyle ortaya koydu.
Che, 1961 – 1965 arasında Küba Büyükelçisi olarak bütün dünyayı dolaştı, Sovyet komünizminin işleyişi konusunda uğradığı hayal kırıklığını, 1965 Şubat’ında yaptığı bir konuşmada dile getirdi. Küba’ya yaptığı baskıyla Sovyetler Birliği, Latin Amerika’daki devrimci hareketi desteklemek yerine sosyalist bloktaki “iş gücü görevini” yerine getirmesini istiyordu. Che ise Afrika, Asya ve Güney Amerika’da gerilla tarzı devrimci hareketin gerekliliğini, “sürekli devrimi” savunuyordu.
1965’te Afrika’daydı. Günümüzün, hâlâ en fazla sömürülen bölgelerinden biri olan bu kara kıtanın Kongo’sunda, ulusal bir hareket yürüten başkan Patrice Lumumba ve Afrika’lıların bağımsızlığı için savaştı.
26-30 Haziran 1967’de Sovyet Dışişleri Bakanı Aleksei Kosygin’in Küba'yı ziyareti sırasında söyledikleri CIA kayıtlarına göre şöyleydi. Bu ziyaretin birinci sebebi, Orta Doğu’daki Arap-İsrail krizi konusunda Fidel'i bilgilendirmek; ikincisiyse, Latin Amerika'daki Küba devrimci faaliyetlerini Fidel'le tartışmaktı. CIA kayıtlarına göre Kosygin, "Che'nin Bolivya'daki gerilla faaliyetlerinin komünizme zarar verdiğini, ‘sosyalist’ olduklarını söyleseler bile hükümet karşıtı güçlere, destek vermenin, Latin Amerika'daki Sovyet destekli komünist partilerin çalışmalarını zorlaştırdığını" söylüyordu. Buna karşılık Fidel, "Küba'nın, Latin Amerika'daki her ülkeye, bağımsızlıklarını kazanmaları için her türlü desteği vereceklerini, Sovyetler Birliği’nin kendi başlattığı devrim geleneğine sırtını döndüğünü" söyleyerek cevap veriyordu.
Che, Vallegrande’de 39 yaşında öldürülürken, son sözlerini, “Korkma, ateş et! Sadece bir insanı öldüreceksin!" derken, katili astsubayın ateş ederken bile ondan korktuğunu gösteriyordu.
Ölümünden sonra, 1960’larda, Latin Amerika’nın her yerinde o vardı; Şili’nin, Santiago’nun sokaklarında gençler, “No lo vamos a olvidar (Seni unutmayacağız)!” diye bağırıyordu.
Günümüzde, dünyanın her yerinde direnişin, antiemperyalizmin, küreselleşmeye karşı hareketin ve “Üçüncü Dünya”nın olduğu her yerde “Che Yaşıyor”.
Che’yi Küba’da evlerin, okulların, önemli meydanların baş köşelerinde;
San Fransisco’da küreselleşme karşıtlarının elinde;
Belçika’daki bir savaş karşıtı gösteride;
Filistin direnişinde bir gencin elinde;
Chavez’in göğsünde;
Ve tabii ki Türkiye’deki bütün devrimcilerin, direnenlerin yüreklerinde, bileklerinde görürsünüz.
Che, dünyada kendisine “devrimci” diyen herkesi temsil ediyor. Onun temsil ettiği değerler milliyetçiliğe dayanan, “bölgesel” solculuğun çok ötesinde. "Che davranışı" ölümü göze alıp, başka topraklarda, evrensel değerlerle savaşacak kadar da yüce bir yiğitlik göstermeyi, toplum değişiminin mücadeleden doğması gerektiğini öne çıkardı; devrimin kesinlikle halk desteğiyle olacağını ve olması gerektiğini kanıtladı.
Dünyada, üç milyar insan günde iki Amerikan Doları’nın altında gelirle yaşam savaşı verirken, küresel olarak inanılmaz bir eşitsizlik hüküm sürüyor. Dünyadaki eşitsizlik bölgeden bölgeye ciddi farklılıklar gösterse de ülkelerin en çok kazanan %10’luk kesiminin toplam ulusal gelirden tek başına aldığı pay, Avrupa’da %37, Çin’de %41, Rusya’da %46, Kanada ve ABD’de %47; Sahra altı Afrika, Brezilya ve Hindistan’da %55 civarında, Orta Doğu ise bu konuda %61 ile zirvede.
Popüler kültür Che’yi tişörtlere, çay kupalarına sıkıştırmak istemekte, şarkılarda kullanarak bir pazarlama aracı olarak kullanmakta ve böyle sunmaktadır. Che’yi içi boşaltılmış bir imaj olmaktan çıkartıp, anlamak gerekiyor. Bugün her türlü “sol” akım Che’ye sahip çıkmakta, özellikle devrim fikrinden uzak, liberalleşen bu sol akımların Che’nin savunduğu anti emperyal ve antikapitalist düşünceyi ne anlamak ne de uygulamak gibi hedefleri olmadığını hatırlamak gerekiyor.
Che’nin, bütün büyük devrimcilerde ortak görülen bir özelliği vardı; deneyimden öğrenmek!
Alberto Granado ile 1950’de Latin Amerika’yı baştan başa geçerken, Fidel’le Meksika’da tanışıp, Granma ile Küba’ya gelip devrimi gerçekleştirirken, 1965’e kadar Küba’da devrimi uygularken ve 1965’de devrimi yaymak için adayı terk ederken, hep bu özelliğini uyguladı.
Ha! Bu arada, ABD’ye rağmen Che’nin ölüm emrini veren, dönemin Bolivya devlet başkanı diktatör Rene Barrientos’a ne oldu derseniz, Che’nin ölümünden 1,5 yıl sonra bir “helikopter kazasında” öldü. Tanıdık geldi degil mi!?
Hasta la Victoria Siempre, Patria o Muerte!*
*Zafere kadar daima, vatan veya ölüm!