Peterloo: Toplumsal savaşımlar tarihinde az bilinen bir katliamın filmi

İlk haftasını geride bıraktığımız 38’inci İstanbul Film Festivali’nin şu ana dek en dikkate değer filmi olarak tam iki yüzyıl önce İngiltere’de genel oy hakkı talebiyle düzenlenen ve kanlı biçimde dağıtılan barışçıl bir gösteriyi konu alan tarihsel dram Peterloo görünüyor. Takriben son 30 yılın en önemli İngiliz yönetmenleri arasında sayılan Mike Leigh’in yazıp yönettiği Peterloo dünya prömiyerini geçen yıl Venedik Film Festivali’nde yapmıştı.

1819’da yoksulluğun pençesindeki Manchester’da genel oy talebiyle düzenlenen ve yöre halkından 100,000’e yakın kişinin katıldığı bir gösteriye İngiliz askerlerinin ve diğer güvenlik güçlerinin saldırıp kadın ve çocuklar dahil yirmiye yakın sivili öldürmesi tarihe “Peterloo katliamı” olarak geçmişti; bu isim, gösterinin ve katliamın gerçekleştiği St. Peters meydanının adı ile o yılların en kanlı savaşlarından Waterloo savaşının adlarının dönemin basını tarafından kinayeli biçimde birleştirilmesiyle oluşturulmuş.

Leigh’in filmi her şeyden önce tarihsel-toplumsal bir olayın olabildiğince tüm boyutlarıyla yansıtılmasının sinema tarihindeki en yetkin örneklerinden biri. İki buçuk saatlik filmde önce bu tarihsel-toplumsal olayı doğuran koşullar, özellikle emekçi ailelerinin çektiği yoksulluğun yansımaları üzerinden perdeye yansıtılıyor. Bununla paralel biçimde şehirdeki reformcu çevrelerin örgütlenme çabaları, emekçi halkın bu toplantılara kah hevesli, kah çekinik katılımı da perdeye geliyor. Bir müddet sonra ise miting fikrinin ortaya çıkışını ve ardından meşakkatli biçimde örgütlenmesini tüm çelişkileri, iç gerilimleri ile birlikte izliyoruz.

Peterloo’nun en değerli yönü, toplumsal bir olayın gökten zembille düşer biçimde gerçekleşmediğini iki temel üzerinden duyumsatması: Birincisi, onun ortaya çıkmasına zemin sağlayan toplumsal koşulların varlığı, ikincisi de onun gerçekleştirilmesinin tek tek insanların çabalarıyla olduğu. Bu bağlamda, Peterloo’da öne çıkan tek bir “kahraman”, anlatının tek bir adet (veya birer kadın ve erkekten mürekkep tek bir çift) “protagonisti” yok, her biri anlatıda üç aşağı beş yukarı aynı ölçüde yer tutan bir dizi karakter var. Bu açıdan Peterloo, konvansiyonel sinemanın bireysel kahramanlık öyküleri kurmasındaki ideolojik öze karşıt olarak “kitleleri” özne/”kahraman”/protagonist olarak perdeye getirmeye yönelmiş Eisenstein sinemasına kısmen daha yakın gibi duruyor ama çok önemli bir farkla. Peterloo’da anonimleştirilerek adeta soyutlaştırılmış “kitleler” yerine, kendi dertleri, kendi somut yaşamsal sorunları, düşünceleri, tasaları, arzuları, çıkarları olan bireylerden, yani somut karakterlerden oluşan topluluklar var ve hareket, bunların zar zor ortaklaşmasıyla ortaya çıkıyor. Bu durum, hem harekete katılan sıradan insanlar açısından, hem de hareketi örgütleyenler açısından söz konusu. Birinci öbekte Peterloo’da bir aile fertleri adeta örnek olarak filmin öyküsünde yer alırken, örgütleyici kesim ise daha geniş bir ölçekte, bütünsel çeşitlilikte perdede kendine yer buluyor.

Esas itibariyle senaryosundan kaynaklı bu meziyetleri bir yana, Peterloo’nun etkileyiciliği, bu çok yönlü derinliğinin isabetli oyuncu seçimi, başarılı oyuncu yönetimi ve yetkin oyunculuk performansları ile dönemin İngiltere’sini yeniden canlandırabilen mükemmel yapım tasarımı ve sanat yönetimi üzerinden hayat bulmasından da kaynaklanıyor.
Peterloo’nun konu aldığı tarihsel-toplumsal olayın kendisinin bugün geriye dönük olarak duyumsattığına gelirsek ise, genel oy hakkı (dönemin İngilteresi özelinde yalnızca büyük toprak ve emlak sahiplerinin değil işçilerin, serbest meslek sahiplerinin, küçük işletmecilerin de oy hakkına sahip olması) gibi, bugün çok temel sayılan bir hakkın bile aslında her zaman var olmamak bir yana bahşedilmemiş, zorlu, çetin mücadelelerin ardından kazanılmış bir hak olduğu.

Mayınlı Bölge

Sıradışı filmleri seyirciyle buluşturması üzerinden ayrı bir yeri olan !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin akıbetinin belirsiz olduğu koşullarda, İstanbul Film Festivali’nin Mayınlı Bölge başlıklı bölümü her zamankinden daha önem kazanmıştı. Ancak bu bölümdeki bu yılki seçki beklentileri karşılamaktan uzak kaldı. Örneğin geçen yılki Tatil (Holiday) veya Piercing ayarında bir film barındırıyor gibi görünmeyen seçkiden şu ana dek izlediğim filmler içinde nispeten en tatmin edicisi psikolojik korku filmi Rüzgar (The Wind) oldu.

Ulusal Yarışma

Festivalin Ulusal Yarışma seçkisindeki dokuz filmden dördü Türkiye prömiyerlerini geçen yıl Adana Film Festivali’nde yapmışlardı ve bunlardan İçeridekiler ve Yuva’ya Adana Film Festivali hakkında bu köşedeki genel değerlendirme yazımda kısaca değinmiştim (*). İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışması’ndaki diğer beş filmden şu ana dek Nebula ve Saf’ı izleme olanağı bulduk, geri kalanların (Emin Alper ve Barış Atay’ın yeni filmleri Kız Kardeşler ve Aden ile Serhat Karaaslan’ın ilk filmi Görülmüştür) basın öngösterimleri ya da festival gösterimleri bu satırların yazıldığı sırada henüz yapılmış değildi.

Ulusal Yarışma’nın yanı sıra Uluslararası Yarışma’da da yer alan Nebula yarı-episodik yapıda, belki kısmen deneysel sayılabilecek, en azından konvansiyonel bir anlatı yapısı içermediği söylenebilecek bir film. Genç senarist-yönetmen Tarık Aktaş, son episod/mizansende tüm anlatısını çok iyi bir biçimde bağlamayı ve belirli bir anlama ulaştırmayı başarıyor ancak o noktaya gelinceye kadar filmin süresi yalnızca 73 dakika olmasına karşın “hissedilen süresi” biraz sarkıyor, sündürülmüş hissi veriyor. Belki de Nebula daha az episod/mizansenden oluşan kısa-orta metraj bir çalışma olsaydı daha verimli bir sonuç ortaya çıkardı.

Ali Vatansever’in yazıp yönettiği Saf’ın konusu ise dar gelirli bir semtte geçiyor. Kentsel dönüşümden Suriyeli göçmen işçilere dek pek çok güncel sorunu birden perdeye taşımaya yeltenen ve bu açıdan ilgiyi hak eden ama bu çabasının altından tam olarak kalkabildiği söylenemeyecek olan Saf’ı vizyona girdiğinde bu köşede daha kapsamlı biçimde ele almayı öngörüyorum.

(*) https://ilerihaber.org/yazar/adana-film-festivalinde-dikkate-degerone-cikan-yerli-filmler-90180.html