2003 yılının ilk aylarında ABD ve Britanya yönetimlerinin - adlarıyla analım George W. Bush ve Tony Blair’in- Saddam rejiminin “kitlesel imha silahları” geliştirmekte olduğu iddiasını savunarak Irak’ı işgal hazırlıklarına hız vermeleri, bu konuda diğer ülkeleri de peşleri sıra sürüklemek ve kamuoylarını olabildiğince ikna etmek için agresif biçimde bastırmaları, öte yandan işgali önlemeye yönelik kitlesel protestolar dahil türlü çabalar ama bu çabalara karşın çok geçmeden sonuçta televizyonlardan canlı yayınlanan bombardımanlar, “iliştirilmiş” basın mensuplarının kameralarından kara harekatı görüntüleri o günleri yaşamış olanların belleklerindedir. Ancak nüfusumuzun üçte birine yakınının 20 yaş altında olduğu göz önüne alınırsa tüm bu yakın tarihi yaşamamış ve pek bilmeyenlerin sayısı da artık bir hayli fazla olsa gerek.
Dün (cuma) vizyona giren Resmi Sırlar (Official Secrets, 2019) adlı ABD-Britanya ortak yapımı film, bu gelişmelerin yaşandığı günlerde savaşı önlemeye yönelik yürekli ve onurlu bir girişimin gerçek öyküsünü perdeye taşıyor. Filmin baş karakteri, ABD gizli servisinin, BM Güvenlik Konseyi’nden işgali meşrulaştıracak bir karar çıkması amacıyla Konsey’deki bazı ülke temsilcilerine baskı uygulanabilmesini sağlayabilecek malzeme toplamaya dönük bir istihbarat operasyonunu basına sızdıran Britanyalı genç bir kadın istihbarat görevlisi.
Zamanında Britanya’da kısa süreliğine de olsa manşetlere çıkarak büyük ses getirmiş ama birkaç hafta sonra savaşın başlaması sonucu taze etkisini yitirmiş olan bu vaka Türkiye’de ise anımsadığım kadarıyla pek duyulmamıştı. Bunun sebebi, sızmanın, Türkiye’de ABD’ye destek veren hükümet tezkeresinin mecliste kabul edilmeyişinin tam da ertesi gününe denk gelmesi ve ilgimizin doğrudan ülkemizdeki bu muazzam gelişmeye odaklanmış olması olsa gerek. Filmi izledikten sonra gazete arşivlerine baktığımda Cumhuriyet gazetesinin iç sayfalarında “Washington’ın Kirli Oyunu” başlığıyla çeyrek sayfalık bir habere konu olduğunu gördüm yalnızca. Sızmayı gerçekleştiren Katherine Gun hakkında açılan dava süreci ise görebildiğim kadarıyla bizde basına o kadar bile yansımamış.
Resmi Sırlar, Keira Knightley tarafından canlandırılan Gun’ın mahkemede yargıç karşısına çıkarak duruşmanın başlangıcında, Resmi Sırlar Yasası’nı ihlal ettiğine dair suçlamayı kabul edip etmediği sorusuyla karşı karşıya kalmasıyla açılıyor. Gun’ın yanıtını duymadan biten bu kısa açılış sahnesinin hemen ardından bir yıldan fazla geriye giderek Gun’ın evinde televizyon seyrederken başbakan Tony Blair’in kanıtlanmamış kitlesel imha silahları iddiasını herkesçe kabul edilmesi gereken bariz bir gerçekmiş gibi yüzsüzce takdim etmesine öfkelenip tepki vermesini izliyoruz. Gun, daha ziyade tercüman olarak çalıştığı Britanya istihbarat servisindeki işine gittiğinde Amerikan gizli servisinin bir yetkilisinden gelen ve Britanya istihbaratının da destek vermesi amacıyla kendilerine iletilen bir epostayı gördüğünde ise iyice tepesi atıyor. Yukarıda aktardığım istihbarat operasyonuna ilişkin olan bu epostanın bir çıktısını alıp savaş karşıtı bir arkadaşına veren Gun, yaptığı bu hareketin kendisi açısından muhtemel sonuçlarını düşündükçe bir süreliğine panikler gibi olsa da kendisini olabildiğince toparlıyor ve zaten elinden beklemekten başka bir şey gelmiyor.
Resmi Sırlar, bu noktadan sonra e-posta çıktısının iletildiği gazetecilerin bu metnin doğruluğunu teyit etmek için yürüttükleri araştırmaları aktarıyor bir müddet. Filmin ana gövdesi kadar ilginç ve sürükleyici olan bu ara bölüm, ana akım basının basın olmaktan başka her şeye benzediği günümüz Türkiyesi izleyicileri için ne yazık ki pek çok açıdan manidar. Bir yandan hükümetin kendilerini “özel haberlerle” beslemesi karşılığında hükümet yandaşı konuma gelmiş medya portresi fazla yabancı gelmese de bu duruma “biz, hükümetin reklam ajansı mıyız?, ne zamandan beri siyasi kanalların kolaylıkları uğruna gerçek işimiz olan araştırmacı gazeteciliği bıraktık?” minvalinde tepki gösterebilen kıdemli muhabirleri ise mumla aradığımızı duyumsuyoruz.
Metnin sahte olmadığı gazeteciler nezdinde teyit edilip yayınlandıktan sonra ise filmin odağına tekrar Katherine Gun yerleşiyor. Sızıntının kaynağını saptamak amacıyla işyerinde açılan soruşturmanın daha ilk günlerinde sorumluluğu üstleniyor bu genç kadın, biraz çalışma arkadaşlarının töhmet altında kalmasını istemediğinden ama sanki daha çok kendisinin sorumlu olduğunun ortaya çıkıp çıkmayacağına dair geriliminin sürmesine psikolojik olarak dayanamadığından. Bu noktadan itibaren ise Gun’ın, yalnızca kendi geleceğini değil Kürt bir göçmen olan kocasının sınır dışı edilmesi ihtimali ışığında (hatta kocası Saddam karşıtı bir Kürt ve Irak’ın işgaline Gun kadar hararetle karşı değil!) ailesinin geleceğini de büyük bir risk altına sokmuş olmasının bilincinde olmakla birlikte ve buna rağmen haklılığını savunmaktan vazgeçmeyip pişman olmayan bir duruş sergilemesini izliyoruz. Üstelik, muhtemelen Gun’ın ifşasının da katkısıyla BM’den istedikleri kararı alamamalarına rağmen, ABD ve Britanya’nın BM’yi umursamadan Irak’ı yine de işgal etmelerine yani Gun’ın girişiminin ‘işe yaramamış olmasına’ karşın.
Tüm bunlar bir yana Resmi Sırlar’ın en hoş sahnesi ise Gun’ın Ralph Fiennes tarafından canlandırılan avukatının, ibret olması için Gun’ı baskı altında tuttuklarını söylemekten çekinmeyen adli soruşturma sürecinde yetkili eski bir arkadaşına verdiği tepkiyi perdeye getiren sahne. Deneyimli oyuncu Fiennes bu sahnede, hasbelkader sosyal çevremizde baki kalan, insanlıktan nasibini almamış insan müsveddeleriyle artık yüzgöz olmaya tahammül edemeyeceğimizi onların yüzlerine söyleyebilmek yönünde pek çoğumuzun içimizden geçen bir isteğe ses veriyor.