Her ikisi de merakla beklenen, biri Hollywood yapımı, diğeri İngilizce çekilmiş bir Fransız yapımı olmak üzere iki çizgi roman uyarlamasının beyaz perdeleri domine ettiği bu hafta vizyon açısından vasat; Başka Sinema ve Filmartı gibi bağımsız filmleri, dünya sinemasından kalburüstü örnekleri izleyiciye ulaştıran dağıtımcılar bu haftayı “pas geçmiş” (!) durumdalar. Özellikle bu koşullarda Fransız yapımı Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu (Valerian and the City of a Thousand Planets) haftanın öne çıkan filmi olsa da önce Hollywood’un son marifeti Sarışın Bomba (Atomic Blonde) hakkında iki çift laf etmeden geçmeyelim:
Gerek afişi, gerekse fragmanıyla seksi bir kadın figürünün odakta olduğu stilize bir aksiyon filmi olarak görünen Sarışın Bomba stilize olmasına stilize ama konusu itibariyle en pespaye Soğuk Savaş filmlerini aratmayan bir casusluk filmiymiş meğer… Konusu Berlin’de geçip Berlin Duvarı’nın yıkılmasının arifesinde başlayarak yıkıldığı ilk günlerde noktalanan filmde, eğlenen gençleri diz çöktürüp suratlarına kaykayla vurarak işkence eden Doğu Alman gizli polisine kadar akla hayale gelmeyecek bilumum anti-Komünist imge mevcut. İnsan Sarışın Bomba’yı izledikten sonra eskiden dünya sosyalist sisteminin mevcudiyetinin malum çevrelerde nasıl bir travma yaratmış olduğunu bir kez daha duyumsuyor, bu bloğun yeryüzünde ortadan kalkmasının üzerinden çeyrek yüzyıl geçmesine karşın hala böyle filmler yapıldığını görünce. İyi bir filmin sürprizli finalini yazılarımda açığa vurmamaya, okuyucular arasındaki potansiyel izleyicilerin müstakbel seyir keyfini sabote etmemek için özen gösteririm. Sarışın Bomba’nın finalindeki sürpriz, filmin başkarakteri olan Britanyalı gizli ajanının meğer aslında en başından beri ABD istihbarat servisi için çalışıyormuş olduğunu öğrenmemiz! Böylesine Amerikan egosunu okşamaya dönük bir sürprizli finalin de nasıl bir aşağılık kompleksini açığa vurduğunu söylemeye gerek yok; bu noktada çarpıcı bir husus ise uyarlandığı kaynak çizgi romanın konusuna, finale dek nispeten sadık kalmış olan filmin tam da finalde ortaya çıkan bu sürpriz ile kaynak çizgi romanın finaline sadakatten bir hayli sapmış olması. Uzun lafın kısası, Hollywood’daki yapımcılar ve senaristler, gerçekten de dişe dokunur ve en iyi Soğuk Savaş casusluk romanlarını anımsatan bir çizgi romanı kendi ideolojik yönelimleri doğrultusunda tahrif ederek en olumsuz anlamda “Amerikanvari” bir iş ortaya koymuşlar. Yiğidi öldür ama hakkını yeme yaklaşımını benimseyecek olursam ise yüze yakın filmde dövüş sahneleri koordinatörü/kareografı olarak çalışmış olan David Leitch’in yönetmen koltuğuna oturduğu ilk film olan Sarışın Bomba’da gerçekten de maharetli çekilmiş aksiyon sahnelerinin olduğunu not etmem gerek.
Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu
Sarışın Bomba’nın uyarlandığı The Coldest City (2012) adlı çizgi roman albümü yanılmıyorsam Türkçe’ye çevrilip bizde yayınlanmış değil ama Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu’nun başkarakteri Valerian, ülkemizde benim kuşaktan sıkı çizgi roman müdavimlerinin biraz aşina olduğu bir çizgi roman kahramanı. Şahsen Valerian’ı 1970’lerde Doğan Kardeş dergisindeki yayınından, özellikle ‘Efendi’nin Kuşları’ başlıklı distopik serüveniyle anımsıyorum, en son ise 2002’de iki albümü Remzi Kitabevi tarafından basılmıştı. Bu arada ilginç bir not ise Valerian ve sevgilisi Laureline’in bazı serüvenlerinin Günaydın Arkadaş’ta “Uzay’da İki Türk Genci: Tan ve Bige” başlığıyla yayınlanmış olması!, yabancı karakterleri Türkmüş gibi sunmak da, sahtekarlık olmanın ötesinde, bir başka aşağılık kompleksinin göstergesi kuşkusuz…
Konusu uzak bir gelecekte geçen Fransız bir bilim-kurgu çizgi romanı olan Valerian’ın Fransız hayranları, bu çizgi romanın, Star Wars’un gizli esin kaynağı olduğunu savunurlar. Bu ilk Valerian filminin, Amerikalı oyuncularla İngilizce olarak çekilmiş olmasına karşın, Amerikalılar’a biraz “Fransız kaçtığı” ABD’deki ilk gün hasılatının beklenenden düşük olmasından şimdiden belli oldu.
Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu filmi, Bin Gezegen İmparatorluğu (L’empire des mille planétes, 1969-70) başlıklı bir Valerian çizgi roman serüveni de olmasına karşın o serüvenin değil Gölgeler Elçisi (L’Ambassadeur des Ombres, 1975) başlıklı bir başka Valerian çizgi roman serüvenin uyarlaması. Yönetmen-senarist Luc Besson, Valerian çizgi romanlarının genel ambiansını başarıyla sinema perdesine aktarırken içerik açısından ise nispeten serbest bir uyarlama yapmayı tercih etmiş. Bu bağlamda en göze çarpan unsur, Valerian’ın Laureline’e evlenme teklif ediyor oluşu! Bunun ötesinde ise Gölgeler Elçisi’nin öyküsü en ana hatlarıyla korunmuş, hatta kimi mizansen ve tiplemeler şaşırtıcı derecede birebir perdeye aktarılmış. Öte yandan Gölgeler Elçisi, insanlar dahil uzay sakinlerinin birarada yaşadığı komplekste paragözlülüğün ve vurgunculuğun yaygınlığını hicvederken, Besson filmine soykırımların üstünün örtülme girişimlerine dair bir başka (ve Gölgeler Elçisi’nde olmayan) eleştirel odak yerleştirmiş.