Yılın en dikkate değer filmlerinden uzun metraj belgesel Sessizliğin Bakışı (The Look of Silence, 2014) ile Win Wenders’in yeni filmi Her Şey Güzel Olacak’ın (Everything Will Be Fine) gösterime girmesi planan önümüzdeki haftanın öncesindeki bu hafta, sinema vizyonu açısından yılın en zayıf haftalarından biri. ABD’de ve dünyanın pek çok ülkesinde yaz aylarında gösterime giren ve bugüne dek elde ettiği gişe hasılatıyla 2015’in en çok iş yapan canlandırma (animasyon) filmi ünvanını kazanan Minyonlar (Minions) birkaç aylık rötarla dün (Cuma) bizde de perdelere ulaştı. Minyonlar, 2015’in en çok iş yapan canlandırma filmi olmanın ötesinde “tüm zamanların en çok iş yapan 3’üncü” canlandırma filmi olarak da lanse ediliyor ama bu “tüm zamanların” listesi, enflasyonu dikkate almayan toplamları içerdiğinden yanıltıcı bir reklam unsurundan başka bir şey değil, enflasyonu dikkate alan nispi hesaplamalara göre ise Minyonlar tüm zamanların bırakın ilk üçü, ilk 20 canlandırma filmi arasına giremiyor (meraklısına not: tüm zamanların en çok iş yapan canlandırma filmi klasik Pamuk Prenses).
Amerikan anaakım canlandırma sineması son yıllarda Karlar Ülkesi (Frozen, 2014) ve Ters Yüz (Inside Out) gibi oldukça kalburüstü ürünler ortaya koymasına karşın Minyonlar o düzeyin yanına yaklaşamayan bir film ve de kimi itici unsurlar barındırıyor. Çılgın Hırsız (Despicable Me) filmlerindeki yan karakterler olan ‘minyonları’ bu kez merkeze alan ve onların Çılgın Hırsız’la ik tanışmalarına giden bir öyküyü anlatan Minyonlar’ın dikkate değer bir artısı, günümüzde perdedeki görüntüde alan derinliği yaratmaktan başka bir işlevle kullanılmayan üç boyut teknolojisini zaman zaman klasik dönemdeki gibi perdeden izleyicinin üstüne üstüne gelecek şekilde etkileyici biçimde kullanması. Bu arada filme adını veren minyonların gerçekten de sevimli görünümlü sayılabilecek tiplemeler oldukları söylenebilir ve basit formları içinde yalın ama çok ustaca tasarlanmış jest ve mimiklerle canlandırılıyor oluşları takdire şayan; filmdeki mizahı da daha çok bu jest ve mimiklerle sergilenen hal ve tavırları taşıyor. Bir de Türkçe seslendirme için yapılan çeviri, ülkemizde 1950’lerden ‘80’lere en çok okunan çizgi romanlardan Teksas / ‘Çelik Blek’ çevirilerindeki “hay bin kunduz!” nidasını bir yerde filme yedirdiği için kalbimizi kazandı! Ancak üç boyutlu teknoloji kullanımı ve tiplemelerin tasarımı dışında esasen vasat bir canlandırma filmi var karşımızda.
Öte yandan Türkçe seslendirmede kullanılan çeviriyle ifade edilecek olursak, “hizmet edecekleri bir efendi arayışındaki” karakterlerin (“minion” İngilizce’de ‘sadık hizmetkar’ anlamına geliyor) çocuk izleyicilere özdeşleme unsuru olarak sunulmasını sorgulamak gerek. Bunun yanısıra film yer yer kimi sol/ilerici motifleri de alay konusu yapıyor. Örneğin minyonlar 1968 yılında ABD’ye geldiklerinde karşılaştıkları savaş karşıtı bir sokak gösterisinin karikatürüze biçimde sunulması bir yana bir minyonun eline bir pankart alıp göstericileri taklit etmesiyle protesto pratiği iyice gülünçleştirilyor, burada kastedilen protestonun içine mizah yedirilerek protestonun hedefinin gülünçleştirilmesi değil, protesto eyleminin kendisinin gülünçleştirilmesi. Keza filmin kapanış jeneriğinin ardından perdeye gelen uzunca bir sekansta da minyonlar The Beatles’ın ‘Revolution’ (Devrim) şarkısını kendi dillerinde bu kez bir sokak faresine olan sevgilerini anlatır tarzda sahneye koyuyorlar...