Geçen hafta Yeşim Ustaoğlu’nun yeni filmi Tereddüt’e öncelik vermeyi tercih ettiğimden ve ayrıca o filmin makaslı bir versiyonu üzerinden vizyona girmiş olmasını doğuran süreci de filmin eleştirisinin yanısıra açımlamak gereği ortaya çıktığından geçen haftaki yazım bir hayli uzamış ve dolayısıyla yine geçen hafta vizyona girmiş olan yeni ‘Star Wars’ filmi hakkında yazmaya yer ve zaman kalmamıştı.
Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi (Rogue One: A Star Wars Story); onyıllar önceki ilk Star Wars filminin (*) konusunun hemen arifesinde geçen bir konuyu perdeye getiriyor. Yıldız Savaşları’nı (Star Wars, 1977) izlemiş olanlar o filmde kötücül İmparatorluğa karşı savaşan asilerin, İmparatorluğun elindeki muazzam bir silah konumundaki Ölüm Gezegeni’ni yok etme serüvenini hayal meyal anımsayabilirler. İşte Rogue One o Ölüm Gezegeni’nin bir açığını ele veren planları asilerin ele geçirme çabalarını konu alıyor.
Bu yeni Star Wars filmi de serinin pek çok önceki filmi gibi bir yönüyle çocuksu bir serüven izleme duygusunu başarıyla tatmin ediyor, bir yönüyle de araya siyasal değinmeler serpiştiriyor. Örneğin bir sahnede İmparatorluğa bağlı askerlerin asileri “terörist” olarak nitelemesi dikkate değer –ama tam olarak nereye gönderme olduğu veya bilinçli bir gönderme olup olmadığı belirsiz çünkü terörist nitelemesi yalnızca Batı’nın diktatörlük olarak nitelendirdiği rejimlerin değil, Batı’nın kendi diline de içsel bir niteleme. Öte yandan bu filmde hem asilerin sicilinin mutlak biçimde temiz olmadığının ima edilmesi, hem de üstelik bunun pek sorunsallaştırılmaması da yine ilginç ama ne anlama geldiği muğlak yenilikler.
Fakat açıkçası Rogue One’ın en ilginç ve en unutulmayacak yönü anlatısına dair değil, yapım sürecinde devreye soktuğu teknolojik yeniliğe dair: 1977 yapımı Yıldız Savaşları’nda İmparator’un yardımcısı Tarkin’i canlandırmış ve bilahare 1994’te vefat etmiş olan emektar İngiliz aktör Peter Cushing’i Rogue One’da yine Tarkin rolünde izliyoruz! Üstelik eski filmden sekansların yeni filme montajlanması üzerinden falan değil: Cushing, Rogue One’a özgü oyuncularla aynı karelerde, aynı kadraj içinde perdeye geliyor, onlarla karşılıklı konuşuyor, vb.... Cushing’in dijital olarak canlandırılarak Rogue One’da perdeye getirileceği daha geçen yıl yurtdışındaki sinema basınına sızmıştı ama ortaya çıkacak sonucun bu düzeyde olacağını herhalde pek kimse öngöremiyordu. Artık hayatta olmayan şöhretlerin dijital olarak canlandrılması aslında çok yeni değil ama daha önceki örnekler hep sınırlı ölçekteydi. Bir-iki filmde çekimler henüz tamamlanmadan ölen oyuncuların eksik kalmış sahneleri dijital teknolojinin takviyesiyle tamamlanmıştı ama onyıllar önce ölmüş bir oyuncunun bir filmde yardımcı bir rolde de olsa dijital canlandırmayla perdeye gelmesi (bazı reklamlardaki uygulamalar bir yana) bir sinema filminde ilk kez oluyor.
Dijital canlandırma şöyle çalışıyor: Önce dublör işlevi gören bir başka oyuncu sözkonusu rolü sette diğer oyuncularla karşılıklı olarak oynuyor, sonra bu dublörün görüntüleri üzerine dijital olarak oluşturulan görüntüler konuluyor.
Bu teknolojinin ne kadar yaygınlaşacağını, örneğin ileride Rita Hayworth’ın Tom Cruise’la başrolleri paylaşacağı (!) filmlerin çekilip çekilmeyeceğini göreceğiz. Ancak Batı’da bu konunun ekonomik, sanatsal ve etik yönleri Rogue One sayesinde şimdiden tartışılmaya başlandi bile. Hayatta olmayan bir oyuncunun dijital olarak canlandırılmasının onun vasilerinin rızasıyla ve onlara telif benzeri bir bedel ödenerek yapılabileceği konusunda mutabakat var ve zaten Lucas Film’in Cushing’in vasisiyle ayrıntıları açıklanmamış olsa da böyle bir anlaşma yapmış olduğundan kuşku duyulmuyor. Ancak sanatsal haklara dair yasal düzenlemeler oluşturulurken öngörülmemiş olan bu konuda daha çok telif hakkı üzerinden şekillenmiş mevcut yasal mevzuatın ne kadar yeterli kalacağı, hangi boşluklara haiz olduğu belirsiz. Öte yandan sözkonusu oyuncu ölmeden önce vasilerine bu hakkı tanımadıysa vasilerinin rızasının yasal olsa da etik olup olmayacağı ise tartışılabilir. Ancak böylesi bir tartışmanın ise yalnızca geçmişe dönük olacağı düşünülüyor çünkü artık pek çok ünlü oyuncunun ölmeden önce bu konuda gerekli formal adımları atacağına ve dijital canlandırma hakkının miraslarının en değerli parçalarından biri haline geleceğine kesin gözüyle bakılıyor. Sanatsal olarak ise bir oyuncunun performansı onun özgül yetisinin tezahürü iken dijital canlandırmada masa başı animatörün yetisinin tezahürü olduğu için oldukça çetrefilli bir durum sözkonusu.
(*) İlk Star Wars filmi başta olmak üzere Star Wars filmleri hakkında bkz: http://ilerihaber.org/yazar/yildiz-savaslarinin-direniscileri-31760.html