Yeni koronavirüs salgının Türkiye’ye de sirayet etmesiyle birlikte “evde kalma” olanağı olanların evlerinde kaldıkları koşullarda, evde zaman geçirme bağlamında film izlemeye yönelik film önerileri sosyal medyada yaygın biçimde paylaşılır oldu. Hatta bazı sinemacılar da yakın tarihli kimi filmlerini online olarak izlemeye açtıklarını duyurdular; Barış Atay’ın Eksik (2015) ve Ramin Atin’in Canavarlar Sofrası (2011) adlı filmleri vimeo, Ümit Ünal’ın Sofra Sırları (2017) ise YouTube üzerinden izlenmeye açıldı.
Sosyal medyada yabancı menşeili filmlere yönelik öneriler içinde özellikle ilk günlerde salgın temalı filmler dikkat çekiyordu; bu bağlamda ilk akla gelen de doğal olarak Steven Soderbergh’in yönettiği Salgın’dı (Contagion, 2011). Salgın, gerçekten de, filmin konusunu teşkil eden salgının Çin’de yarasalardan insanlara geçerek başlamış olarak betimlenmesi dahil günümüzde içinde bulunduğumuz salgına fazlasıyla benzerlik taşıyan anlatısıyla vizyona girdiği döneme göre bugün daha da dikkat çekici bir film konumuna gelmiş durumda. Filmin ikinci yarısı ise, bir aşı bulunduktan sonra yaşananları perdeye getiriyordu ki içinde bulunduğumuz sürecin de benzer bir seyir izleyip izlemeyeceğini göreceğiz...
Salgın, kurgusal ama gerçekçi bir anlatı sunarken bilim kurgu motifli fantastik filmler içinde de virütik salgın temalı olanlar vardır; özellikle, zombi filmleri arasında. Ancak zombi filmlerine geçmeden önce korku sinemasının başyapıtlarından Nosferatu’da (1922) ve özellikle onun aynı adlı yeniden çevriminde (1979) vampirin ölüm saçmasıyla veba salgını arasında paralellik sergilendiğini not edelim.
Klasik zombi filmleri, zombileri Haiti folklorundaki otantik menşeine uygun biçimde vudu büyüsü ile, yani doğaüstü ile bağlantılandırırken çağımızın en popüler iki zombi filmi olan Ölümcül Deney (Resident Evil, 2002) ve 28 Gün Sonra (28 Days Later, 2002) ise, insanların zombilere dönüşmesini bir virüsün sonucu olarak sunuyorlardı; bu minvaldeki örnekler daha önce de -İtalyan-İspanyol ortak yapımı Virus (1980) gibi- zaman zaman peyda olmuştu.
Zombileri virütik bir salgın ile açıklayan filmler bu salgınların sorumlusu olarak genellikle askeri amaçlı, vb. deneyleri gösterirler. Soderbergh’in Salgın’ında ise, yarasalarda baş göstermiş virüsün insanlara sıçramasının tetikleyicisinin, yarasaların doğal yaşam alanlarını tahrip eden çok-uluslu bir şirketin faaliyetleri olduğu sergilenir. Yani fantastik janrlardaki virütik salgın filmleri, günümüzdeki salgının kökenine ilişkin güncel komplo teorilerine (?) yakın dururken Soderbergh’in Salgın’ı ise daha az sansasyonalist ama belki daha düşündürücü doneler sunuyor.