Star Wars bir 'Büyük Anlatı' mı?

Son dört yılda çekilen dördüncü, toplamda ise onuncu Yıldız Savaşları / Star Wars sinema filmi Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi (Solo: A Star Wars Story) ABD’yle eş zamanlı olarak dün bizde de vizyona girdi. 1977-83 arasındaki klasik Yıldız Savaşları üçlemesinin başkarakterlerinden biri olan pilot Han Solo’nun gençlik yıllarını öyküleyen bu en yeni film belki de serinin en ‘eften püften’ olanı. Filmin ana gövdesi ardı ardına gelen uzun kaçmaca, kovalamaca ve benzeri aksiyon sahnelerinden ibaret; öyküye herhangi bir dramatik ağırlık katma çabası ancak son çeyreğinde kendini gösteriyor ki burada da ihanet ve “insanların güvenilmezliği (ama öngörülebilirliği)” gibi motifler anaakım bir popüler sinema ürünü için bile çok yüzeysel biçimde işleniyor. Han Solo’nun yıllar önce ayrı düşmek zorunda kaldığı eski sevgilisiyle yıllar sonra tekrar ama farklı koşullarda karşılaştıktan sonra yaşananlar açısından ise film Casablanca-vari olabilecek potansiyelini hiç değerlendiremiyor. Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi’nin herhalde en akılda kalacak yönleri Han’ın nasıl “Solo” soyadını aldığını, tüylü dostu Chewbacca ile nasıl tanıştığını, uçağı Milenyum Şahini’ni nasıl ettiğini öğrenmemiz gibi serinin müdavimleri açısından ilginç olabilecek tali hususlar.
Öte yandan Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi, Star Wars serisi genelinde bir kez daha ve bu kez bir başka düzlemde düşünmek için iyi bir vesile. Serinin ideolojik yönelimleri çokça tartışılmış durumda zaten, ben de bu köşede birkaç yazımda işin bu yönüne değinmiştim (*). Bir başka düzlemde tartışmaktan kastım ise, anlatıyı oluşturan filmlerin tek tek veya toplu olarak ideolojk yönelimlerinin ötesinde, serinin adeta bir “büyük anlatı” halini almış olmasının kendisi. Kuşkusuz “postmodern duruma” dair savlar içinde “büyük anlatıların” çöküşünden sözedilirken kastedilen Aydınlanma, Marxism vb felsefi yapılardı, bildiğimiz anlamda kurgusal anlatılar değil. Ancak postmodernistler, çağımızda ‘bütünselliğe’ değil ‘parçaya’ teveccüh olduğunu savlıyorlardı aynı zamanda ve felsefi “büyük anlatıların” çöküşü savlarını da bu savlarıyla ilişkilendiriyorlardı. Tuhaf biçimde, Yıldız Savaşları’nın birbirinin devamı olan üç filmden öteye giden bir hal alması bu savla çelişiyor gibi. Tabii ki Star Wars, eğlence endüstrisinin bir büyük markası ve bir oligopol tarafından şekillendiriliyor. Ancak besbelli ki bu şekillendirme, izleyici kitlelerinin kendilerine arz edilen parçalara, önceden mevcut bütün ile ilişkilendiği, bağlandığı ölçüde teveccüh edeceği hesabından hareketle tasarlanıyor!... Bu da postmodernistlerin çağımızın “ruhuna” ilişkin varsayımları ile pek uyumlu değil gibi geliyor bana.

Hiçbir Zaman Burada Değildin
Dünya prömiyerini, En İyi Senaryo ödülünü kazandığı geçen yılki Cannes Film Festivali ana yarışmasında yaptıktan sonra Türkiye’de ancak bu yılki Istanbul Film Festivali’nde ilk kez izleyici karşısına çıkan gerilim/aksiyon filmi Hiçbir Zaman Burada Değildin (You Were Never Really Here, 2017) de bu hafta vizyona girdi. Hiçbir Zaman Burada Değildin’in Istanbul Film Festivali’ndeki gösteriminin hemen ardından sosyal medyada fanatik –ve agresif- bir hayran zümresi  oluşmuş durumda. Filmdeki müzik kullanımı başta olmak üzere ses tasarımının şahaser düzeyinde olduğu ve başroldeki Joaquin Phoenix’in, rol aldığı neredeyse bütün filmlerdeki gibi kalburüstü bir oyunculuk sergilediği yadsınamaz ama örneğin başkarakterin travmalar yaşamış bir kişi olduğunun izleyiciye habire mazideki travmalarına dair geri-dönüşler üzerinden kör parmağım gözüne biçimde aktarılmasını ve bu travmaların da adeta bir klişe “travma kataloğundan” hiçbir travma eksik kalmasın zihniyetiyle seçilmiş gibi durmalarını ise şahsen bir hayli sakil buluyorum, kitsch’e kayan kimi sahnelerden hiç sözetmesem bile. Hiçbir Zaman Burada Değildin şayet lanse edildiği “21’inci yüzyılın Taksi Şoförü (Taxi Driver, 1976)” ise bir sinemasever olarak sinema bağlamında 20’nci yüzyıla geri dönmeyi ve orada kalmayı tercih ederim.

(*) Örneğin bkz: http://ilerihaber.org/yazar/son-jedi-tiranliga-karsi-direniste-elit-kahramanlarin-yeri-79998.html