Stephen King’in aynı adlı çok-satar romanından Brian De Palma’nın sinemaya uyarladığı Carrie (1976); yobazlık derecesinde dindar bir anne tarafından yetiştirilen genç bir kadının doğaüstü, telekinetik güçlerini lise son sınıfta keşfetmesini öyküler. Carrie, koyu muhafazakar yetiştirilme tarzı dolayısıyla okulda yaşıtlarıyla uyum sorunları yaşamaktadır ve sonuçta doğaüstü güçlerini kendi yaşıtlarından ve annesinden korkunç biçimde intikam almak için kullanır. Carrie, kadim cadı imgesinin hem modern bir varyasyonunu, güncellemesini, hem de bu imgenin sorunsulaştırılmasını, deşifresini içerir çünkü adeta modern bir cadı pozisyonuna konumlandırılan Carrie’nin, onu bu pozisyona konumlandıran yobazlığın mağduru olduğunu teşhir eder.
Vizyona girmeseler de yakın dönemde festivallerde izleme şanısını yakaladığımız VVitch (2015) ve Hagazussa (2017) adlı filmler ise cadı imgesini modern bir bağlamda değil ilk ortaya çıktığı Orta Çağlar bağlamında ama yine sorunsallaştırarak, deşifre ederek perdeye taşıyan filmlerdi. VVitch dinsel bağnazlık ortamında, Hagazussa ise erkeksiz yaşama durumundaki kadınlara ilişkin önyargılar karşısında kadınların seçtiği bir taraf olarak yansıtıyordu cadılığı. Ülkemizde ilk kez geçen yıl Filmekimi’nde izleyici karşısına çıktıktan sonra bu hafta Başka Sinema zinciri üzerinden sınırlı ölçekte, beş şehirde toplam 23 salonda vizyona giren Norveç ağırlıklı çok-uluslu ortak yapım Thelma (2017) ise öyküsünün günümüzde geçmesi açısından Carrie’ye, sinema dili açısından ise yukarıda andığım diğer iki filme yakın bir çalışma.
Koyu dindar bir babanın ön planda olduğu muhafazakar ebeveynler tarafından yetiştirilmiş olan Thelma, üniversite öğrenimi için geldiği Oslo’da ilk kez ailesinden ayrı yaşamaya başlamıştır ancak anne-babası uzaktan da olsa evlatlarının yaşamını kontrol altında tutmak için elllerinden geleni yapmaya çaba sarfetmektedirler. Başlangıçta üniversite ortamında arkadaş edinmekte güçlük çeken Thelma bir gün geçirdiği sara krizi benzeri bir krizin ardından Anja adlı bir yaşıtıyla yakınlık kurar. Bu arkadaşlık Thelma’nın, gece partilerine gitmeye, dozunu kaçırmamakla birlikte içki ve sigara içmeye başlamasına da vesile olur. Öte yandan iki genç kadın arasındaki yakınlığın cinsel bir çekim de içermesiyle birlikte Thelma ciddi biçimde iç huzursuzluk, adeta vicdan azabı ve pişmanlık duymaya başlar. Bu arada hem aile geçmişine ilişkin kendisinden gizlenmiş bazı gerçekleri öğrenir, hem de çocukluğundan itibaren bizzat kendisinin çevresine zarar verebilecek doğaüstü güçler taşımakta olduğunun ayırdına varır.
Thelma, Carrie gibi kan-revan içeren bir korku filmi değil, dingin ama sürükleyici anlatımı, VVitch ve Hagazussa’da olduğu gibi daha çok tekinsizlik üzerine kurulu, üstelik kaydadedeğer bir erotizm de içeriyor. Thelma’yı tüm öncüllerinden ayıran en temel nokta ise sonuçta vardığı pozitif yönelim. Thelma ve onunla empati kuran izleyiciler olarak bizler önce bir noktada neredeyse Thelma’nın babasına hak vermenin eşiğine geliyoruz: Thelma’nın güçleri, kontrolsüz biçimde çevresine zarar verebiliyorsa onu etkisiz hale getirmek zorunlu değil mi? Fakat bilahare hem Thelma, hem de onunla birlikte izleyiciler olarak farkına varıyoruz ki aslında Thelma yıkıcı olmaya muktedir olduğu gibi tam tersine de muktedir olma potansiyeli taşıyor. Mevcut durumdaki yıkıcılığı ise, kendi doğal arzularını bastırmaya şartlandırılmış olmasından kaynaklı. Bu şartlandırmayı -ve bu şartlandırmanın sorumlusunu!- ortadan kaldırdığında ise aslında sorun kalmayacak....
Ancak öte yandan Thelma’nın bu kağıt üzerinde ‘doğru’ görünen ve de bıraktığı his üzerinden ‘doğru’ gelen yapısı açısından pürüz oluşturan bir husus var ki o da Thelma’nın küçüklüğünde dahi yakın çevresine zarar vermiş olması. Thelma’nın doğaüstü güçler kazanması, örneğin Carrie’de olduğu gibi ergenlikle ortaya çıkan bir özellik olarak betimlenseydi, Thelma’nın anlatısı ve vardığı nokta daha yerli yerine oturabilirdi. Yine de Thelma, hem izleyiciyi sarıp sarmalayan, adeta perdeye mıhlayan yetkin anlatımıyla, hem de düşündürücü, tartıştırıcı anlatısıyla fantastik sinema müdavimlerinin de, “kadınlık hallerinin” sinemada temsillerine özel ilgi duyan sinemaseverlerin de kayıtsız kalmaması gereken sıradışı bir film.