Abluka (2015) filminin geçen hafta Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nce (AFSAD) düzenlenen bir gösteriminin ardından filmin yönetmeni Emin Alper’le gerçekleştirilen söyleşinin moderasyonun üstlenmiştim. Söyleşi bir müddet sonra salt Abluka’nın ele alınmasının ötesine geçerek Emin Alper’in yeni projesinden hareketle Türkiye’de bağımsız sinemanın geleceği üzerine öngörüler üzerine yoğunlaştı. Anımsanacağı üzere Alper Türkiye’nin yakın dönemde filmleriyle uluslararası festivallerde başarı sağlayarak adını en fazla duyuran yönetmenlerinden biri olmasına karşın Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Sinema Destekleme Kurulu’nun 2017 yılı sinema destek programına başvurusu reddedilen sinemacılar arasında yeralmıştı, ‘Barış İçin Akademisyenler’ insiyatifine destek amacıyla ‘Barış İçin Sinemacılar’ adına yapılan bir açıklamaya imza veren diğer sinemacılarla birlikte (*). Siyasi iktidara muhalif sinemacıların projelerine Sinema Destek Kurulu’ndan artık destek verilmeyeceğinin belli olması Türkiye’de bağımsız sinemanın geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda önemli soru işaretleri oluşturuyor ve Emin Alper’le söyleşimizin verdiği ilhamla bu konuda kimi temkinli öngörülerde bulunmak istiyorum bu haftaki yazımda.
Öncelikle kaydetmek gerekir ki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleri genellikle ortalama bir bağımsız filmin bütçesinin ancak yaklaşık üçte birini karşılayabilecek miktarlarda oluyor. Ancak Bakanlık’tan destek alınmış olması, daha sonra yurtiçinde veya yurtdışında başka kaynaklardan mali destek alınabilmesi için bir anlamda güvence veya adeta bir çeşit ‘kalite kontrol belgesi’ işlevi görüyordu. Yani bakanlıktan destek almış olmak, projenize yatırım yapacak küçük/orta ölçekli de olsa bir yapımcı bulabilmenizi kolaylaştırabiliyordu. Öte yandan yurtdışındaki destek fonları da zaten bir projeye destek olmak için o projenin kendi ülkesinden kısmi de olsa destek almış olmasını resmen ön şart olarak koşuyordu. Dolayısıyla bakanlık desteğinin kesilmesi, bağımsız bir projenin başka mecralardan destek bulmasını da zorlaştıracak bir durum. Kuşkusuz Bakanlığın destek programı dşında bazı festivallerin, yapım-öncesi ve/veya yapım-aşamasındaki projelere bir miktar mali destek sağlayan yan yarışmaları var ancak bu yarışmalarda sonuçta doğal olarak yalnızca bir veya iki projeye destek çıktığı için bu mecranın sektöre makro düzeyde nefes borusu olabilmesi sözkonusu değil.
Emin Alper’in AFSAD’daki söyleşimizde paylaştığı izlenime göre yurtdışındaki kimi fonlar Türkiye’deki devlet desteğinde artık ‘kara liste’ uygulamalarının devreye girdiğinin ayırdına vararak bundan böyle ülke içinden destek alınmış olması ön koşulunu katı biçimde uygulamayabileceklerinin sinyallerini vermeye başlamışlar. Bu, kuşkusuz ‘kara listedeki’ sinemacılar için olumlu bir emare. Ancak bizzat Alper’in vurguladığı üzere bu durum yalnızca şimdiye dek rüştünü uluslararası arenada ispat etmiş, adını duyurmuş sinemacılar için can simidi olabilecek bir durum. İlk filmini çekecek yeni yönetmenlerin ise işi bundan böyle çok zor olacak. Açıkçası mevcut tabloda bağımsız sinemada yeni yönetmenlerin çıkış yapabilmesi artık çok zor görünüyor. Anlaşılan yeni yönetmenlerin önündeki tek seçenek, mali destek gerektirmeyecek derecede son derece düşük, sıfıra yakın bütçelerle çekilebilmeye el verişli projeler geliştirmek olmak durumunda.
Toparlayacak olursak, Türkiye’de ticari anaakım dışındaki sinema, mevcut koşullarda değişiklik olmazsa, üç kanaldan akacak gibi görünüyor: Siyasi iktidarın hegemonyası ile uyumsuz olmayan sinemacıların gerek Bakanlık, gerekse TRT tarafından fonlandığı filmler ki teknik olarak kalburüstü bir ‘yapım kalitesine’ ulaşabilme olanağına ancak bu ‘besleme’ filmler sahip olabilecek gibi görünüyor; yakın dönemin tanınmış bağımsız sinemacılarının bütçelerini daha da mütevazileştirerek ve kısmen yurtdışı desteklerle hasbelkader çekebileceği filmler; ve yeni sinemacıların amatör film düzeyinin ancak bir tık üstü, aşırı düşük bütçelerle gerçekleştirebileceği projeler. Gerek ikinci, gerekse ve özellikle üçüncü kategorilerde bütçelerdeki daralmanın bağımsz sinemanın anlatım biçimini bir hayli yeniden şekillendireceğini tahmin edebiliriz; anlatım biçimindeki yeniden şekillenmenin anlatılacak öyküleri de yeniden şekillendirip şekillendirmeyeceği, nasıl şekillendireceği ise sinemacılarımızın yaratıcılığına bağlı olacak.
(*) http://ilerihaber.org/yazar/turkiye-sinemasinda-mccarthyvari-kara-liste-emareleri-67848.html