Cannes başta olmak üzere dünyanın önde gelen uluslararası film festivallerinde ödül almış veya adını duyurmuş filmlerden oldukça iyi bir seçki sunan Filmekimi dün başladı. Bu yılki Filmekimi’nin en öne çıkan filmi olan emektar sosyalist yönetmen Ken Loach’un Cannes’da Altın Palmiye’yi kazanan yeni filmi Ben, Daniel Blake’i (I, Daniel Blake) daha önce bu köşede Adana Altın Koza’daki Türkiye prömiyeri vesilesiyle ayrıntılı olarak ele almıştım (*). Aralık ayında ülkemizde vizyona da girmesi planlanan Ben, Daniel Blake’in yanısıra Filmekimi’nin en dikkate değer filmlerinden bir diğeri ise Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde yarışmış olan Rus yapımı Öğrenci ((M)uchenik).
Dinci bir öğrencinin bütün bir okulu kendi yobazlığı doğrultusunda yeniden şekillendirmekte mesafe katetmesini perdeye getiren Öğrenci, Hristiyan bir bağlamda geçmesine karşın adeta Türkiye’nin yakın döneminin alegorisi gibi, hatta neredeyse Kabataş yalanının muadili bir vaka bile var filmin öyküsünde. Öğrenci’nin Türkiye’de yaşamış olduğumuz süreci ne yazık ki en fazla çağrıştıran tarafı ise okul yönetiminin kendi yobazlığını empoze eden dinci öğrenciye sürekli taviz vermeleri, onunla laik bir öğretmen arasında ortayol bulmaya çalışmaları, hatta giderek bu öğretmeni suçlamaya yönelmeleri! Öte yandan filmin herşeye karşın yılgınlığa meyil etmeyen finali de Türkiye’nin, bu portalımızın ardındaki iradenin de dahil olduğu, direngen yüzünü anımsatıyor.
OZON'UN SAVAŞ KARŞITI FİLMİ FRANTZ
Öğrenci gibi Türkiye’de vizyon programı belli olmayan bir diğer kaçırılmaması gereken film ise tanınmış Fransız yönetmen François Ozon’un imzasını taşıyan Frantz. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasında yapmış olan Frantz, Ozon’un kariyerinde ayrıksı bir yerde duruyor çünkü başkarakteri bir kadın olmakla birlikte yönetmenin diğer pek çok filminden farklı olarak esasen toplumsal cinsel kimliklere dair temalar etrafında dönen bir anlatıya sahip değil, öncelikle savaş karşıtı bir film. Öte yandan Ozon, 1’nci Dünya Savaşı’nda nişanlısını yitirmiş genç bir Alman kadının, bir gün nişanlısının mezarına çiçek koyarken gördüğü gizemli genç bir Fransız erkekle kurduğu yakınlık üzerine inşa ettiği öyküsünde yalnızca savaş karşıtı duygulara tercüman olmakla kalmayarak, suçluluk duygusu, affedilme isteği, vicdan azabı, mağduriyet gibi basmakalıplaşmış motifleri esaslı biçimde sorunsallaştırıyor. Vicdan azabından kurtulma motivasyonun son tahlilde bencilliğini teşhir eden Frantz bu yönüyle oldukça cüretkar bir çalışma çünkü mağdur, karşı tarafla empati kurma arayışına girerken karşı tarafın ise aslında son tahlilde onu umursamak yerine kendi vicdan azabından kurtulup rahatlamaktan başka saiki olmadığı acı gerçeğiyle yüzleşmeyi içeriyor. Ozon’un bu yeni filmi biçimsel olarak da ayrıksı bir çalışma; büyük çoğunluğu siyah-beyaz, yalnızca bazı bölümleri renkli olan filmdeki bu renkli/siyah-beyaz arasındaki geçişler yas tutma, yas dışına yönelme ve yasın sona ermesi aşamalarına denk düşerek filmin anlatısını tamamlıyor.
Bu arada Filmekimi’nin dikkate değer bir diğer filmi ise harika stop-motion canlandırma filmi Kabakçığın Hayatı (Ma vie de Courgette). Her ikisi de önümüzdeki haftalarda vizyona girmeleri planlanan Dardenne Kardeşler’in ve Pedro Almodovar’ın yeni filmleri Meçhul Kız (La fille inconnue) ve Julieta da Filmekimi programında yeralıyorlar.
Istanbul ayağı 16 Ekim, Ankara ayağı ise 10 Ekim’e dek sürecek olan Filmekimi’nin İzmir, Eskişehir ve Bursa ayakları da önümüzdeki günlerde başlayacak.
(*) http://ilerihaber.org/yazar/ken-loachun-altin-palmiyeli-yeni-filmi-ben-daniel-blake-60231.html