Ülkemizde seyirci karşısına ilk olarak bu yılki Istanbul Film Festivali’nde çıkmış olan Aç Kalpler (Hungry Hearts, 2014) dün (Cuma) ‘Başka Sinema’ zinciri üzerinden sınırlı ölçekte de olsa vizyona girdi. Aç Kalpler, orjinal adının İngilizce oluşuna ve New York’ta çekilmiş olmasına karşın aslında İtalyan yapımı bir film. Yurtdışında pek çok eleştirmen tarafından Roman Polanski’nin korku sinemasıyla içli dışlı olduğu ilk dönem filmlerine benzetilen Aç Kalpler, bir Amerikalıyla evlenerek ABD’ye kalıcı olarak yerleşen İtalyan bir kadının hamile kaldıktan sonra nüksedip doğumdan sonra kronikleşen takıntılarının öyküsünü perdeye getiriyor. Ancak öykünün odağında bir bebek olmasına karşın Aç Kalpler’in akraba olduğu Polanski filmi Satanistler’in hamile bir kadını tuzağa düşürmelerini anlatan Rosemary’s Baby (1968) değil, bunalımdaki genç bir kadının cinsel korkularının şirazesinden çıkmasını perdeye getiren Repulsion (1965).
Aç Kalpler, şaşırtıcı biçimde bir komedi filmi gibi başlıyor: İtalyan Mina ve Amerikalı Jude’un ilk tanışmaları, bir Çin lokantasının tuvaletinde mahsur kalmalarıyla gerçekleşir, üstelik besbelli Jude’un bağırsakları bozulmuş olduğundan tuvaleti özellikle Mina’nın içini kaldıran kötü bir koku kaplamış olduğu halde. Bu zoraki tanışmanın ardından genç çift birlikte olmaya başlarlar. Ancak Mina tam İtalya’ya dönecek iken istemdışı hamile kalır ve bunun üzerine anavatanına dönmek yerine Jude ile evlenerek New York’a yerleşir, işini de bırakarak ev kadını ve müstakbel anne olarak yepyeni bir hayata hazırlanmaya başlar. Bu esnada genç kadında bir ‘sağlıklı beslenme’ takıntısı nükseder, üstelik çocuğu doğduktan sonra onu da sebzelerden ibaret sıkı bir diyete tabii tutar. Bu diyet sonucu bebeğin fizyolojik gelişiminin sekteye uğramakta olduğunu keşfeden Jude ne dese de Mina’yı kendi bildiği yoldan vazgeçiremez. Genç çiftin aile hayatı hızla bir kabusa dönüşecektir...
Bİr İtalyan romanından uyarlanmış olan Aç Kalpler ilk bakışta tam bir ‘canavar anne’ filmi gibi duruyor. Mina ve bebeği arasındaki ilişkiye dışarıdan nesnel olarak baktığımızda, çocuğun üzerinde mutlak bir ‘koruyuculuk’ duvarı örerek onun kendi başına gelişmesini engelleyen arketip boğucu anne figürünün uç bir örneği olarak görmek olanaklı Mina’yı, örneğin Yeni Türkiye Sineması’nın son yıllardaki en dikkat çekici ‘kadın filmlerinden’ Köksüz’deki (2013) annenin bir versiyonu olarak.
Ancak Mina’nın, bebeğinin kuşkusuz mağdur olmasına neden olan takıntısına kendinden menkul bir takıntı olarak değil de başgöstermesinin bir sebebi olması gereken bir takıntı olarak bakmaya yöneldiğimizde ise karşımıza çok çarpıcı bir büyük resmin ipuçları çıkıyor, en başta Mina’nın mağdur olduğu bir büyük resmin ipuçları. Aslında çok bariz olan bu büyük resmin gözden kaçabilmesinin nedeni, Mina’nın kendi mağduriyetinin sonucunda farkında olmadan kendi çocuğunu mağdur ediyor olması ve tüyü bitmemiş biçare yavrunun uğramakta olduğu mağduriyetin Mina’nın uğramış olduğu mağduriyeti gölgelemesi: Mina çalışan bir kadın iken ve Jude ile girdiği ilişkide, bırakın çocuk sahibi olmayı, evlilik dahi aklının ucundan bile geçmezken bir anda ‘basireti bağlanıp’ kendini bambaşka bir hayatın içine geri dönüşsüz biçimde demir atmış halde bulmuştu. Üstelik bu yepyeni hayata demir atması basiretinin bağlanması ile olsa da, basireti bağlanarak demir atacağı hayata düpedüz zorla itilmesi ise tamamen Jude’un yarattığı bir oldubittiyle olmuştu: Korumasız bir sevişme esnasında Mina’nın “lütfen, sakın içime boşalma” talebini, o anda kendi almakta olduğu hazdan başka hiçbir şeyi umursamayarak duyarsızca duymazlıktan gelen Jude’un Mina’nın içine boşalmış olması Aç Kalpler’de aslında tüm trajedinin başlangıcı ve anahtarı...
Mina’nın o kader anında bedeni üzerinde kurulmuş olan hakimiyete, bedeni içine kendi istemi dışında yabancı bir şeyin zerkedilmesine karşı duyduğu haklı öfkesini bilinçaltına itmesi sonucu olarak evladının bedeni üzerinde mutlak bir kendince koruyucu hakimiyet kurması sözkonusu. Mina’nın bebeğinin bedeni üzerinde kurduğu hakimiyetin, onun bedenine zerkedilecek gıdayı kontrol altına almak ve sınırlamak eksenli oluşu esasen kendi travmasıyla ilgili. Kendi bedenine erkeğin tohumunu zerketmesini engelleyememiş olması Mina’nın, bebeğinin bedenine girecek gıda üzerinde mutlak bir hakimiyet kurmaya, bunu tamamen kendi belirlemeye ve sınırlamaya şartlanmasına yolaçmış. Ve bebeğinin et yemesini engellemeye kararlı oluşu, hele bu takıntının bir avcı tarafından vurulmuş bir geyik cesedine dair rüyalarla eş zamanlı nüksedişi, erkeklikle özdeş olarak algılanagelmiş avcılığın reddiyle, daha doğrusu avcılığın ürününü dışlayarak erkek egemenliğini dışlama istemiyle örtüşüyor. Bebeğine salt sebze ve benzeri gıdalar vermesi de, hele bunları çatı katında kendi kurduğu seradan topladıkları üzerinden yapması da, erkeksi avcı konumununun zıddı toplayıcı konuma özenmesine, daha doğrusu toplayıcılığın kadınsılıkla özdeşliği üzerinden kadınsılığı sahiplenmesine denk düşüyor.
Bu minvaldeki akıl yürütmeyi daha da devam ettirirsek Mina’nın, rızası hilafına bedenine erkeğin tohumunu zerketmesine duyduğu öfkenin, bu erkekle tanıştığı ilk güne de geriye dönük olarak lanet okuma noktasına geldiği tespitine de varmak olanaklı. Mina’nın Jude ile tanıştığı o ilk gün Jude’un bağırsaklarının bozuk olduğu anımsandığında ve o güne sonradan yaşanan gelişmelerinin penceresinden bakıldığında –ki Mina’nın öyle bakmasından daha doğal bir şey olamaz- Mina’nın Jude’u bedeninden dışarı çıkanlar üzerinden Mina’yı daha ilk günden yine, dolaylı olarak da olsa, rahatsız etmiş, mağdur etmiş bir özne olarak işaretlemesinin olanaklı olacağı görülüyor. Öte yandan Mina, Jude’un onu istememesine rağmen hamile bırakarak yepyeni bir hayata itmesine ve kendine bunu yapan bu adamla ilk tanıştığı güne lanet okumasına okumaktadır ama bunun bilincinde değildir, hatta baba-anne-bebek çekirdek aile nosyonunu hararetle sahiplenerek bu laneti kendi kendine de inkar etmektedir. Toparlayacak olursak, travmasının kökenini inkarla paralel olarak da travmasını bebeğiyle kurduğu patalojik ilişki üzerinden sağaltmaya çabalamaktadır ama inkar ve odağı kaymış sağaltma çabalarının nafile olması ve kendisinin nihai mahfına yolaçması kaçınılmaz olacaktır.