Eskiden, 1990’lara dek sinema vizyonu açısından “sezon” kavramı kullanılırdı: Her yıl Eylül ayında yeni filmlerin vizyona girmeye başladığı sinema sezonu açılır ve Mayıs sonuna dek sürerdi, yaz aylarında ise pek yeni film gösterime girmez, daha çok önceki sezonlarda iş yapmış filmlerin “2’nci vizyonu” sözkonusu olurdu. Amerikan dağıtımcıların iç piyasaya girip ağırlık kazandığı ve beraberinde gişe istatistiklerinin daha sıkı tutulmaya başlandığı 1990’lardan itibaren ise artık bu istatistikler takvim yılları itibariyle tutuluyor. Dolayısıyla yaz aylarının bitip Eylül’e girdiğimiz bu günlerde sinema sektörü açısından yılın nihai değerlendirmesini yapmak için henüz doğal olarak erken. Ancak geride kalan sekiz ayı önceki yılın ilk sekiz ayı ile karşılaştırıp kimi temkinli öngörülerde bulunmak olanaklı ve mevcut rakamlar yerli sinema açısından hiç de olumlu emareler içermiyor.
Bu yılın ilk 34 haftasında yerli filmlere 18.6 milyon bilet satılmış, oysa bu rakam geçen yıl aynı dönemde 21.8 milyondu. Öte yandan yabancı filmlerin izleyici sayısı ise esas itibariyle aynı kalmış (geçen yıl 17.4 milyon, bu yıl 17.8 milyon). Yani izleyicilerin ayağının sinemadan genel olarak kesilmesi değil, yerli filmlere rağbetin azalması sözkonusu. Kuşkusuz yılın geri kalan dört ayında da aynı eğilimin süreceğinin kesinkes bir garantisi yok, neticede dört ay da oldukça uzun bir süre. Ancak geçmiş yıllara baktığımızda genel eğilim olarak ilk sekiz ayın yılın tamamını her zaman olmasa da genellikle yansıttığı görülüyor.
Yerli filmlere ilginin azalmasının bir diğer göstergesi ise an itibariyle en çok izleyici çeken ilk on film içinde dört yabancı filmin (üç çizgi roman uyarlaması süper kahraman filmi ve bir çizgi film) olması, oysa bu rakam geçtiğimiz yıllarda yalnızca bir veya iki oluyordu.
Bu noktada bir parantez açarak büyük kentlerde bu yıl yaşanan terör eylemlerinin sinemayı nasıl etkilediğine bakmakta fayda var çünkü muhtemelen terörün sinemayı vurduğu argümanını yıl sonu değerlendirmelerinde sıkça duyacağız. Gerçekten de TAK ve IŞİD’in Ankara ve Istanbul’da sivil yerleşim alanlarındaki intihar saldırılarının ardarda geldiği Mart ayından itibaren bir süre izleyici sayısında çok belirgin bir azalma yaşandı: bu yıl Mart ve Nisan aylarında toplam 8.3 milyon bilet satılmış geçen yıl bu rakam 12 milyon iken. Ancak bu süreç uzun sürmemiş ve bu yılın yaz aylarının bilet satışı geçen yılkine oranla artmış bile (8.2 milyon ve 6.8 milyon).
Kaldığımız noktaya geri dönersek, yerli sinemaya ilginin azalma eğilimi göstermesinin muhtemel nedenleri üzerinde fikir yürütmeyi yıl sonunda nihai tablo ortaya çıktığı zamana bırakmayı tercih ederim. Ancak şimdilik bitirmeden bir noktaya daha işaret etmek isterim ki yerli sinemadaki geri çekilme yalnızca anaakım popüler sinemaya özgü görünmüyor. Örneğin geçen yıl SİYAD üyelerinin oylarıyla belirlenen “en iyi” beş filmin dördü ortalama 20’şer bin dolayında izleyici çekmişken (kuşkusuz bu da çok düşük bir rakamdı); bu yılın kaba bir tabirle “sanat sineması” çerçevesinde sayabileceğimiz filmlerin hiçbiri 15 bin izleyiciye ulaşamadı, hatta 12,493 izleyici çeken Zeki Demirkubuz imzalı Kor hariç hiçbiri 10 bin rakamını bile göremedi ki Kor da Demirkubuz’un son on yılda en az iş yapan filmi oldu.