Taylan Özgür de emperyalist güçlerin, “öldürülecekler” listesine rastgele seçilmiş bir devrimci değildi. Tıpkı Deniz gibi, Yusuf gibi, Mahir, Hüseyin Ulaş gibi… Kaypakkaya, Cevahir gibi asılarak, vurularak, işkence yapılarak öldürülen yüzlerce binlerce devrimci kardeşimiz gibi… Varlıklarıyla, eylemleriyle, halklarıyla kucaklaşarak emperyalizme karşı örgütlenmeleriyle emperyalistleri ve işbirlikçilerini tedirgin ettiği bilinerek ölüm emri verilmiş devrimcilerden, infazı gerçekleştirilen ilk devrimci idi.
ABD’de geçtiğimiz son sekiz gün içinde üç farklı katliam yaşandı. Bunlardan ikisi geçen hafta 12 saatten biraz daha fazla bir zaman zarfında gerçekleşti. Gilroy’da (biri saldırgan olmak üzere 4 ölü, 12 yaralı); El Paso’da (20 ölü, 26 yaralı) ve Dayton’da (saldırgan ile beraber 10 ölü, 16 yaralı) yaşanan olaylar artık ABD’de günlük yaşamın bir parçası haline geldiler. Yazar Joseph Kishore, Amerikan ana akım medyasında olayların gerçek yüzünün nasıl gölgelendiği ve çarpıtıldığı hakkında bir yazı kaleme aldı.
"Başından sonuna emek mücadelesi… Aynı zamanda sınıf bilinci kazandıkları, emek vermenin, örgütlenmenin, direnmenin ve dayanışma göstermenin anlamını yaşayarak kavradıkları bir süreç..."
Mayıs ayında zamansız biçimde kaybettiğimiz TİP Merkez Komitesi üyesi ve İşçi Bürosu Sekreteri Utkan Adıyaman’ın doğum günü olan 4 Ağustos’ta, Utkan yoldaşı sevgi ve özlemle anıyoruz.
Bir tek çocuk bile gülebilecekse çıkın o duvarlarınızın ardından. Siz o yolda yürürken bir gün kolunuza gireceğim, Utkan’ın eli elinizi tutacak! Tekrar kesişecek yollarımız.
90’ların ‘feda kuşağı’nın, ölüm oruçlarında, Gazi barikatlarında ölümsüzleşen devrimcilerin yüzü suyu hürmetine güçlü bileği, kaya gibi bilinci ve kederli yüreği; 2000’lerin Gezi barikatlarının hep şakacı, hayalci, ayakları yere basmayan hafifliği... Türkiye devriminin iki kuşağının en güzel yerlerinden birbirine sarılmış halidir kardeşim.
Ben doğada bu kadar mutlu olan başka birini tanımadım. İstanbul sınırlarından çıktığımız anda bambaşka bir adama dönüşürdü. Bir kuşun kanat çırpışından ya da bir derenin akışından müthiş̧ heyecan duyardı.
İşte benim kara gözlü kardeşim bir bahar esintisinin naifliği, bir tebessümün sıcaklığı, çocuk kadar saflığı ile yaşıyor. İşte benim kara gözlü kardeşim, elleri kolları bacakları ağrırken çocuklarına bakıp gülümseyerek sigarasını tüttüren işçinin umudunda yaşıyor.
Devrimciliğin zorluklarını yaşamanın bir övünme, gururlanma konusu yapılmasını reddetti. Devrimciliğin kıstasının “sıradan insanların devrimcileştirilmesi” olarak yeniden tanımlanmasına uygun bir yaşam kurarken, kaçarak-korunarak değil cesaretle ve gerçeğin içinde yaşayarak devrimciliğin mümkün olduğunu gösterdi. Haklı çıkmanın değil yenilmeyi göze alan bir mücadeleci çizginin oluşumuna adandı. Bütün bunların sonunda bir devrimcinin yaşamına değdiği herkesin hayatında iz bırakabileceğini gösterdi.
Kırk küsur yıldır kaybettiklerimi düşündüm. Fark ettim ki onları donmuş bir fotoğraf karesi olarak değil, bir jestle, bir hareketle, bir tartışmada kullandıkları bir sözle, yani hep yaşarken hatırlıyorum; onları düşündüğümüz an bizimle birlikte yaşama geri dönüyorlar da. Utkan da sevdikleriyle, onu sevenlerle, yoldaşlarıyla birlikte yeniden ve yeniden daha uzun yıllar yaşama geri dönecek, bizlere yaşama sevincini aktaracak, eminim bundan.
Mayıs ayında kaybettiğimiz Utkan Adıyaman'ı doğum gününde dostları ve yoldaşları anlatıyor.