Hükümet, geçtiğimiz hafta herkesin yüreğini ağzına getiren döviz kuru hareketlerini, tüm dünyada doların yükselişi ile açıklamayı tercih etti. Halbuki bu doğru olmakla birlikte, dolara karşı en büyük değer kaybını Meksika ile birlikte Türkiye parası yaşadı. Bunun da nedenleri var. Önce "güçlü dolar" nedenlerine, sonra "zayıf TL" nedenlerine, en son da iki yanlışa bakalım:
AKP'nin piyasacı-işbirlikçi uygulamalarına ses çıkarmayan ve demokrasiyi sandıktan ibaret gören bir 'muhalif İslamcı'nın Fidel ile Erdoğan'ı aynı kefeye koyması şaşırtıcı değil elbette ama yine de Levent Gültekin'in "Peki Erdoğan’ın yaptığı neyi Castro geçmişte yapmadı?" şeklindeki sorusuna bir cevabımız var: Fidel vatanını para babalarına peşkeş çekmemişti...
"Öykü okuru öyle kolay faka basmaz. Bir kişi ya da çevrenin önermesiyle kimse iyi öykücüler katarına girmez. Yutmaz onu öykü okuru. Öykü okurunun yazardan daha iyi okur olduğunu söyleyebilirim. Önermeme gerek yok, o takip eder, arar bulur."
Kanada sınırından, North Dakota Eyaleti’nden başlayan, Mississippi ırmağını takip ederek güneye inen bu boru hattına karşı binlerce insan, kuş uçmaz kervan geçmez arazilerde sabahlara kadar buz gibi havada polisle ve paralı güvenlik çeteleriyle çatışıyorlar.
15 Temmuz’dan bu yana OHAL koşulları, KHK’lar, tutuklamalar, atanan kayyumlar, derneklerin kapatılması, tecavüzcüleri aklayan yasa tasarıları derken, 17 Kasım gecesi kadın ve çocukları hedef alan saldırının en büyüğü kadınlar tarafından durduruldu. Anayasa Mahkemesinin daha önce vermiş olduğu 103. maddeyi iptal kararı nedeniyle tehlike hala devam etse de bu kadınların zaferini gölgelemiyor.
Toplantılar arasındaki boş bir zamanımızda eski Havana’yı gezerken, tercümanımız aracılığıyla bir balıkçıyla sohbet ettik. Söz karidese, Küba sahillerinde çıkan büyük, lezzetli “jumbo” denilen karideslere geldi. Balıkçı, o karideslerin Küba için önemli ve vazgeçilmez bir döviz kaynağı olduğunu, bu yüzden Kübalıların hiç karides yemediğini söyledi. Yüzlerimizdeki buruk ifadeyi görünce de eklemeden edemedi: “Ama, Fidel de yemiyor!”
Ağustos ayında başlayan ve devam etmekte olan Fırat Kalkanı Operasyonu’nun 3. etabını oluşturan El Bab operasyonunda bölgesel odaklar arasında ipler iyice geriliyor. Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu’nun bölgedeki Irak ve Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı olduğunu söylese de, asıl amacının Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) elinde bulunan Arin ve Kobane kantonlarını birleştirmesini sağlayacak El Bab yolunu kesmek olduğu anlaşıldı.
Uygulamadaki ve rakamlardaki başarısının ötesinde insanı önceleyen, planlı ve koruyucu sağlık hizmetlerini hayata geçirmenin bir hayal değil son derece gerçek ve mümkün olduğunu da göstermiştir. Tıpkı 1917’de Bolşeviklerin eşit ve özgür bir ülke kurmanın gerçek ve mümkün olduğunu göstermeleri gibi.Gerçekçi olanı mümkün kılmak elimizdedir.
Üniversitelerin bugününü tartışırken, 15 Temmuz öncesini ve sonrasını ayırmak gerek. 15 Temmuz öncesi için pek de parlak bir durumdan söz edemeyiz.
Jeo-politika dediğimiz işte böyle bir şey. Ortadoğu’da ve Doğu Akdeniz’de tam bir enerji satrancı oynanıyor. “Rusların güney enerji koridorunu etkisizleştirmek için Katar Suriye Türkiye boru hattını kuralım, Suriye kabul etmezse Suriye’ye saldıralım, buna karşılık Ruslar güney enerji hattını masaya sürünce Ukrayna’da iç savaşı körükleyelim, yüzümüzü Kıbrıs’a çevirip Kıbrıs’a el atalım, İsrail Türkiye boru hattını kuralım o da olmazsa…” diyerek kadim topraklarımızda karmaşa, kaos ve savaşın asla bitmesine izin vermeyen Batı’nın oyunları bitecek gibi görünmüyor.
Erdoğan’ın çıkışını, Türkiye kapitalizmi ve onun siyasal temsilcisi AKP/Saray Rejiminin emperyalist sistemdeki güç mücadelelerinin boşluklarına yerleşerek kendini alanını genişletmeye dönük politikaları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor.
AKP'li milletvekillerinin TBMM'ye sunduğu, cinsel istismara uğrayan çocukların tecavüzcüleriyle evlendirilmesini kolaylaştıran önergenin Meclis'ten geçmesinin ardından kamuoyunda büyük bir tepki oluştu. Fakat, ne yazık ki, Türkiye tarihinde bu ilk defa tartışılmıyor. Çiğdem Oğuz, 100 yıl önce, Birinci Dünya Savaşı sırasında gericiler tarafından yapılan ideolojik ahlak tartışmalarını kaleme aldı.
Caner ve Feridun her gün yaptıkları gibi sürekli arıza veren kömürlü buhar kazanının içerisine girerek, kazanı tamir etmeye çalışırken can verdiler. Peki, fabrikasında helikopter pisti bulunduran, fabrikaya giriş çıkışlarını helikopterle yapan Aloha Tekstil patronu neden buhar kazanında yakıt olarak doğalgazı değil de kömürü tercih ediyordu?
Donald Trump ekibinin yönettiği bir dünyada Erdoğan’ın Sarayı kendine nasıl bir yer bulacak?
İzmir’de gerçekleşen İZBAN grevinin ardından, ‘OHAL Türkiyesi’nde gerçekleşen bu önemli grevi birçok açıdan değerlendirmek gerekiyor.
"Trump’ın ikinci döneme kadar ayakta kalabilmesi durumunda ülkesinde çok daha ırkçı ve sağ popülist bir siyaset atağına kalkacaktır. Ancak bu, ABD halkının alnına yazılmış bir kader değildir. Önümüzdeki 4 yılda özgürlükler ve haklar cephesinin merkez sol üzerinde kuracağı basınç gidişatı değiştirebilir. Her yanıyla tarih saatinin çarklarını hızlı döndürecek bir yakın gelecek içindeyiz."
Sosyalist ülkelerde sağlık hizmetlerinin, beklenen yaşam süresi, bebek ölüm hızı gibi evrensel sağlık ölçütlerinde, kısıtlı olanaklara rağmen bir tür ‘mucize’ olarak görülen başarılar göstermelerinin nedeni salt sağlık hizmetlerinin organizasyonel mükemmelliği değil eşitlikçi bir toplumsal yapıda şekillenmiş olmalarıdır.
Kadın hareketi için en acıklısı, kimi kanla kazanılan hakların, en temel meşru duruşun liberalizme meze edilmesinin Trump’lı bedelidir. Aynı anlama gelmek üzere konu, iğrenç bir erkek egemenliği histerisinin, şeytani bir fallusun, zenginin şatafatından lümpenin gettosuna doğru yayılması değildir.
Emperyalist sistemde hegemonik güç olan ABD devletinin özgün kuruluş dinamiklerinin bir sonucu olarak ABD burjuva siyasetinin dairesel yapısı, neo-izolasyonist politik söylemin popülerlik kazanması hakkında bize fikir verebilir. Cumhuriyetçi Parti’nin en sağ görüşü ile Demokratları en sol görüşünün kimi noktalara ilişkin düşünsel ortaklık kurabilmesi bu dairesel yapının neticesidir.
James Joyce’un, dünya edebiyatında bugüne dek yazılmış en zor metin olarak kabul edilen başyapıtı Finnegans Wake, Fuat Sevimay çevirisi ve Finnegan Uyanması adıyla ilk kez tam metin halinde 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda okurla buluştu. Fuat Sevimay ile Finnegan Uyanması ve çeviri sürecine dair konuştuk.