17 Aralık 1830 yılında ölen Simón Bolívar, ölümünün 187. Yılında Latin Amerika’da emperyalizme karşı mücadelede halklara ışık tutmaya devam ediyor.
Açık olarak talebimiz elbette ki bu yasanın acilen sahipli-sahipsiz ayrım gözetmeksizin hayvanların, şiddet, taciz, tecavüz, ölüm durumlarında onların ‘mal’ olarak değil ‘can’ olarak görüldüğü, bu gibi durumların tespiti halinde uygulanacak cezai yaptırımların da komik bir para cezası değil, ağır hapis cezalarını da gündeme getirecek biçimde değiştirilmesidir.
Kur fırladığında milli seferberliğe çağırılan, geleceğe güvenmediği için dişinden tırnağından biriktirip yastık altında tuttuğu 3-5 altını, belki birkaç yüz doları bozdurması beklenen milyonlarca insan. Yani emeği, alın teri, ücretinden kesilip tıkır tıkır ödemek zorunda olduğu vergileriyle soyulup, yağmalanıp “Man Adası” bankalarına gömülenen bizler...
Silikozisin önlenebilmesi için işyerlerinin etkin denetiminin sağlanması, kayıt dışı çalışan kurumların tespiti, sigortasız çalıştırılan işçilerin tespiti, iş sağlığı ve güvenliği ilkelerini ihlal eden fabrikalarda üretimin durdurulması, çalışılan ortamın havalandırılması, ortam toz ölçümünün periyodik olarak yapılması, kumlama yapılan silika yerine başka alternatiflerin kullanılması ve işçilerin mutlaka maskeli çalışması gerekli.
Daha "zararsız" görünen davranışlar aşkın ve sevginin sözde gereği olarak meşrulaştırılıyor. Ancak altını çizelim, şiddet döngüsünde bugün "zararsız" tahayyül edilen davranışlar yarın daha büyük sorunlarla karşılaşılacağının göstergesidir ve zararsız şiddet diye bir şey yoktur. Şiddet, sevginin bir gerekliliği asla değildir. Olamaz.
Mahkemelerin ön kapısından girip arka kapısından salınan saldırganlar, eğitimin gericileştirilmesi, müftülük yasası ile medeni kanuna vurulan darbe, laiklik düşmanlığı tüm bu kadın düşmanı politikalara örnektir.
Bile bile ve isteyerek yaratılan bu dönem sayesinde piyasada bolca bankaların dağıttığı krediler bulunmakta. Siyasi istikrarsızlıktan dolayı yabancı borçlanmaya alışmış şirketlere yeni borçlar artık verilmemektedir. Bu iki durum faizlerin artışına, kurun artışına ve enflasyonun artışına aynı anda eşlik etmektedir. Eğer bir faiz lobisi var ise bunun bizahiti kendisi AKP’dir.
6284 sayılı yasa ile düzenlenen hakların kullanılmasının, erkekleri kadın cinayeti işlemeye ittiğini söyleyerek, yasal haklarını kullanan kadınları ölümle tehdit eden Akit ve bunu destekleyen iktidar beyhude bir çaba içerisinde.
Biz kadınlar, tıpkı 25 Kasım’ı yaratan Mirabel Kardeşlerin diktatörlüğe karşı gösterdikleri dirençle sokağa çıkıp diktatöre karşı ‘itaat etmiyoruz’ diyeceğiz.
Erdoğan çift hanelere ulaşan enflasyona ilişkin "Faizin sebep, enflasyonun netice olduğu kanaatindeyim. Bu konuda beni anlamayanlar er veya geç anlayacaklar. Enflasyon, yok hıyarmış yok salataymış bunlardan kaynaklanan bir şey değil. Ana sebep faizdir, faiz. Bunu öğreneceksiniz" demişti. Kaan Yetkin, 4 maddede enflasyonun neden yükseldiğini ve AKP'nin çöken ekonomi hikayesini yazdı.
Doç. Dr. Candan Badem, Mehmet Perinçek'in “150 Belgede Ermeni Meselesi” kitabında yer alan Büyük Sovyet Ansiklopedisi’ndeki konuya ilişkin makaleyi sansürleyerek çarpıtmasını İleri'ye yazdı: Mehmet Perinçek Büyük Sovyet Ansiklopedisi’ni nasıl sansürledi?
‘’Aman Saray’ın gönlü olsun, sermayenin cebi dolsun, zenginler daha zengin olurken fakirler hastane koridorlarında ölsün’’ diyorlar. Yok öyle yağma!
Adalet İçin Hukukçular Üyesi Avukat Özgür Urfa, son dönemde aralarında ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da bulunduğu avukat tutuklamalarına ilişkin çağrı içeren bir yazı kaleme aldı. Avukat Urfa, acil olarak harekete geçilmesi gerektiğini söylediği 3 mücadele başlığı belirledi.
Gazeteci Hasan Sivri, Irak, Yemen ve Suriye’de son yıllarda dökülen kanın en büyük sorumlularından olan Suudi Arabistan’ın, Lübnan’da yaratmaya çalıştığı fakat başarısız olduğu krizi, sıkıştıkça, bölgede yaptığı ‘akılsızca’ hamleleri yazdı. Hizbullah’ın bölgedeki mücadelesinin önemine dikkat çeken Sivri, son dönemdeki gelişmeleri Nasrallah’ın şu sözüyle okuyor: “Yenilgiler tarihinden, zaferler tarihine geçtik.”
Bir gerçek var ki 15 Temmuz sonrası Türkiye’nin güvencesiz hukukçular ile dolu adliyesinden adalet beklemek gerçekten fazla iyi niyetli bir yaklaşımdır. Adliyenin ipleri tamamen Saray’ın elindedir ve Saray ile adalet kelimeleri yan yana gelince bile gülünç durmaktadır.
Ortadoğu'daki uluslararası kapışma, büyük devletlerin başını çektiği kampların karşı hamlelerini gündemden düşürmüyor. Rusya-İran bloğunun desteklediği ve güçlendirdiği 'Şii Koridoru', ABD ve İsrail tarafının uykularını kaçırıyor.
Erdoğan; “OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum: İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı?” diye sormuştu geçen aylarda. Sanırım sermaye sahipleri bu yasa ile de “Reis Haklı” diyordur.
Televizyonları izlemeye devam ediyoruz ama onlar da artık eskisi gibi değil. Online yayıncılık yeni tip televizyon yayıncılığının merkezine yerleşti. Ancak online yayıncılık, yarattığı sanal özgürlükle çağdaş kölelikler icat ediyor.
Yaşadığımız dönem kuşkusuz yüzyıl öncesinden oldukça farklı, bu bağlamda birebir fabrikasyon model olarak Sverdlov'u önümüze koymak gerçeklikle kesişmemekte. Ancak güncel olarak devrimci değerler, mücadele biçim ve anlayışları kendini yeniden üretememenin sonucu olarak yıllardır aşınmaya devam ederken, önce niceliğini sonra niteliğini kaybetmeye devam eden Türkiye sosyalist hareketi için niteliğin önemini vurgulamak açısından Sverdlov değerli ve önemli bir örnek olarak incelenmeyi hak ediyor.